Tuzaktan Korunma Yolları

Türkiye’ye yönelik ‘büyük oyun’ her geçen gün yeni bölümlerle derinleştiriliyor. Tuzağa da, istisnasız herkes düşüyor. ‘Yönetilemez bir ülke’ haline getirmek istiyorlar. ‘Kurumlararası gerginlik’ ve her kurumun kendi içinde bölünmüşlüğü tezgahlanıyor.

Siyasal iktidarın, halkın desteğine rağmen ‘muktedir olma niteliği’ zayıflatılıyor. Darbe olması söz konusu olmayan bir ülkeye darbe üstüne darbe vuruyorlar.

Dün başlamıştık, devam edelim…

Asker, MİT, Emniyet, hükümet, yargı gibi bütün temel yapılar birbirlerine karşı güvensiz hale getiriliyor.

Böyle bir ülke, bütün Ortadoğu’yu ilgilendiren hassas Kürt sorununda ‘demokratikleşme açılımını’ başarabilir mi?

Toplumsal duyarlılıkları tetikleyen böyle tehlikeli bir dosyada devlet kurumları eşgüdümü sağlayabilir mi?

Resmen yüzde 15’e ulaşan ve resmi olmayan rakamlara göre yüzde 20’lere doğru tırmanan işsizlik oranını düşürebilir mi?

Refah ülkesi haline gelebilir mi?

Bakın şu anda TBMM’de 2010 yılı bütçesi görüşülüyor. Bugün bütçenin geneli üzerinde oylama yapılacak. Siyasetin gündeminde ekonomi var mı, bütçe tartışılıyor mu?

Dün NTV Radyo’da Halkın Sesi’ni dinleyenler vatandaşın ne kadar tepkili olduğunu anlamışlardır. Daha kötüsü milletimizin umudunu nasıl da tükettiğini fark etmişlerdir. İşte budur, hedeflenen tablo umutsuz bir toplum, gergin bir sistem, kavgalı bir kurumsal yapı…

BAŞBAKAN’IN SORUMLULUĞU

Siyasal iktidar da son dört seçimi kazanmasına, sadece iki yıl önce yüzde 47 oy oranına ulaşmasına ve geçtiğimiz mart ayında sandıkta yüzde 39 oy almasına rağmen yukarıda saydığım olumsuzlukların ‘hem mağduru hem de sorumlusu’ haline getirildi. Yanlışlarını yok sayıyor değilim. Sonuçta ülkeyi yedi yıldır yönetiyorlar. Ama ‘darbe olacak, olmayacak’ söylentileriyle hükümetin kimyası bozuldu. Onlar da girdabın içindeler.

Hükümeti, kurulu yapı için tehlikeli/riskli bulanlar olduğu muhakkak. İç veya dış kimi çevrelerin bir çeşit psikolojik harp uygulaması içinde olması da muhtemel.

Hükümet de buna ‘karşı psikolojik manevra’ ile yanıt vermeye çalışıyor. İşte bu da tuzağa dahil.

27 Mart’ta TV canlı yayınında Başbakan Erdoğan’a Türkiye’nin yüksek tansiyonunu sorduğumda ‘Ben Başbakanım, hükümet olarak gerginlik benim işime gelir mi?’ diye haklı olarak tepki göstermişti. Onu anlıyorum, yine de bizi bu tablodan çıkarmak zorunda olan kişi kendisidir.

Devlet aklının yol haritasını bulmak durumunda.

BAYKAL’IN TEHLİKELİ SÖYLEMİ

Hakkında tutuklama kararı çıkartılınca intihar eden Yarbay Ali Tatar’ın cenazesi cemevinden kaldırıldı. Bu törene üst düzey subaylar da katıldı. Sonradan cenaze namazında da Deniz Kuvvetleri Komutanı hazır bulunmuştu. 20 yıla yaklaşan gazetecilik yaşantımda benzeri bir görüntüyü hiç hatırlamıyorum. Alevi vatandaşlarımızın inanç ve ritüellerini yaşamalarına derin bir saygı duyuyorum. Subay cenazesinin cemevinden kaldırılması bir ilkti. Bunun gerek TSK bünyesindeki gerek diğer Alevi vatandaşlarımıza ilişkin bir mesajı olduğu kesin. Daha ilginç olanı dün yaşandı.

CHP’nin Merkez Yönetim Kurulu’nda (MYK) konuşan Baykal’ın ‘TSK ve MİT’te mezhepsel tasfiye mi var?’ diyerek kuşkusunu dile getirdiği anlaşılıyor. Haber dünkü Hürriyet’te birinci sayfada ‘Baykal’dan mezhepsel tasfiye uyarısı’ başlığıyla verildi. Haberde Baykal’ın sözleri şöyle aktarıldı:

‘Eğer farklı mezhepten olduğu için birisini hırpalamaya, tasfiye etmeye dönük girişimler varsa bu mutlaka önlenmelidir. Bu, toplumda büyük bir travma yaratır. Kimse altından kalkamaz. Yarbay Tatar’ın eşi ‘Ordudaki Alevileri fişliyorlar. Hep Alevi subayları içeri alıyorlar’ diyor. Bu sözler çok önemli. Bunlar konuşulmaya başlanırsa bir süre sonra mezhepsel çatışmalara dahi dönüşebilir.’

Baykal, görülüyor ki; bu açıklamalarını Ali Tatar’ın dışında Erzincan’da gözaltına alınan MİT görevlilerinin de Alevi kökenli olduğu bilgisinin kendisine ulaşmasına dayandırıyor.

İşte gündeme bu konunun gelmesini çok tehlikeli buluyorum. Subayların cemevinden kalkan bir cenazeye katıldıkları, Cumhurbaşkanı’nın cemevinde bağdaş kurduğu bir ülkede böyle bir tasfiyeden asla söz edilemez. Fay hatlarıyla oynuyorlar. Şimdi de Alevilerle ilgili yapay bir sorun kurgulanıyor.

İşçi sokakta, Kürt sorununa çözüm arayışı tırmanışta, üstüne bir de Alevi tasfiyesi söylentileri…

Zemin o kadar kırılgan ki; uyarı ve tespitleri yaparken bile dikkat etme zamanı. Sistemin gözü kör, toplumu göremiyor. Gözünü biraz açalım ama gözü çıkarmadan.

11.01.2010

İsmail Küçükkaya

Akşam

Scroll to Top