Gece havaalanına gidiyordum. Gözü yaşlı bir kadın arabamın camını tıklattı.
“Ben intihar eden yarbayın akrabasıyım” dedi ağlayarak:
“Dün ölüm haberini aldık. Yeniden tutuklamaya gelmişler. O da gururuna yedirememiş. İçeri gidip canına kıymış. İçimiz yanıyor. Çok dürüst bir insandı.”
O da alana cenazeyi karşılamaya gidiyordu.
Alana varınca İstanbul uçaklarının iptal edildiğini öğrendim.
“Windshear” yüzündenmiş.
“Windshear”, “rüzgâr kırılması” demekmiş.
Rüzgârın aniden şiddetlenip yön değiştirmesi, uçaklar için büyük tehlike yaratırmış.
* * *
Türkiye’de son birkaç aydır rüzgâr ani yön değiştirmeler, ciddi kırılmalar yaşıyor.
Güneydoğu’ya çözüm götürmek üzere kalkan uçak, yanlış yöne uçtu; İmralı üzerinde türbülans yaparak inişe geçti. Kimin üzerine düşeceği belirsiz…
Karabağ bağlantılı Erivan uçağı, piste inemeden pas geçmek zorunda kaldı.
Brüksel uçağı yakıtı bittiğinden epeydir hangarda tutuluyor.
Ve şimdi de “rötarlı kalkan” Ergenekon uçağı, Silivri semalarında “alçak basınç” nedeniyle sarsılıyor. Uçaktan atlayıp canına kıyanlar, davanın “rüzgârını kırıyor”.
* * *
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanması istenen Deniz Yarbay Ali Tatar’ın intiharını “suçlu telaşı” olarak yorumlayanlar oldu dün…
Türkiye’de suçluların intiharına az rastlanır oysa… Bir suçlular cennetinde yaşadığımız için olsa gerek…
Ama “onur intiharı”nın çok sayıda örneğini biliyoruz.
“Düşükler Yassıada’da” filminde zorla oynatılan devrik Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın kendini kemeriyle asmak istemesini hatırlayın. Ailesine bıraktığı notta, “Bayar isminden utanmayınız. Onunla iftihar edeceğiniz günler yakındır” diye yazmıştı.
Bayar son anda kurtarılmasa, Yassıada’da tarih, farklı yazılabilirdi.
Deniz Kuvvetleri’nde Ergenekon davası sonrası başlayan sır ölümler ve Yarbay Tatar’ın intiharı, üslerine yüklenen suçlamalara ya da kendilerine sahip çıkılmamasına karşı bir isyansa, Ergenekon davasının “rüzgârını kıracak” önemdedir.
* * *
Bu tarihi davayı, bazıları peşinen sahiplenmiş, bazıları da baştan reddetmişti.
Benim de içinde bulunduğum bir grup ise örgütün varlığını kabul edip suçlamaları ciddiye almakla birlikte soruşturmanın gerçek hedefi ve davanın hukuki seyrine dair kuşkular taşıyordu.
Darbe girişimini cezalandırmaktan ziyade muhalefeti susturmak amacına yönelmiş izlenimi veren Ergenekon davası, usulsüz dinlemelere dayalı iddiaları, zayıf iddianameleri, uzun tutukluluk süreleri, geciken yargılamaları ve “büyük balıklar” yerine küçüklerle uğraşmasıyla zaten hem hukuk zemininde hem kamuoyu vicdanında rüzgârını kaybetmişti.
Hal bu iken, Yarbay Tatar’ın beynine sıktığı tek kurşun, zihinlerde binlerce sayfalık savunmadan daha etkili bir iz bıraktı.
Tatar’ın öldürmeyi planladığı söylenen komutanı, kendisinin cenazesindeydi dün…
Bu durum, davada, kendi gazetesini bombalatmaktan yargılananları akla getirdi.
Son “harakiri”, kurbanıyla birlikte Ergenekon davasını da kana buladı.
Davanın kokpitindeki savcılar, “yüksek basınç”ı hissetmeye başladı.
Rüzgâr yön değiştiriyor. Uçak sarsılıyor.
Zor zamanlar bunlar…
Kendi emniyetiniz için kemerlerinizi bağlı tutun bu aralar…
22.12.2009
Can Dündar
Milliyet