Birand’ın sunduğu 32. Gün programının konuğu Ertuğrul Özkök’tü… Özkök gündeme ilişkin çarpıcı açıklamalar yaptı;
Geçtiğimiz günlerde Başbakan Erdoğan, doğrudan medya patronlarına seslenerek yorumlarını beğenmediği yazarların ‘Kapının önüne koyulmasını’ ima etmişti.
Hürriyet Gazetesi Yazarı Ertuğrul Özkök tam da o günkü yazısında, Çankaya Köşkü’ndeki zirveyi yorumlamış. Fakat Başbakan’ın sözleri üzerine kendi yazılarına sansür koyarak makalelerini kamuoyuna yansıtmamış. Bunun nedeninin de Başbakan Erdoğan’dan korktuğundan dolayı olmadığını belirten Özkök, ‘Patronuma ve çalıştığım kuruma zarar gelmesini istemedim’ diye açıkladı.
Kendisini ‘Ergenekoncu’ gösterenlerden de ayrıca özür bekleyen Ertuğrul Özkök, son günlerde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı da yanlış bir yaklaşımın sergilendiğini belirterek, ‘Askere hoyratça davranılıyor’ dedi.
Türkiye’nin en önemli sorununun da ‘Kürt meselesi’ olduğunu ifade eden Özkök, ‘Kürt sorununu, Türk gururu kırılarak çözülemez’ dedi.
İşte programdan ara başlıklar; KÖŞE YAZARLARI ÇUVALLADI Mehmet Ali Birand: Türkiye nereye gidiyor? Ertuğrul Özkök: Ben son günlerde siyasi analizlere bakmıyorum, ekonomi analizlerine hiç bakmıyorum… Çünkü yaşadığımız son iki yıl, çok güvendiğimiz teorislerin siyaset alanında olsun, ekonomi alanında olsun hepsinin çuvalladığı bir dönem oldu. Sadece onların değil, köşe yazarlarının da çuvalladığı bir dönem oldu. Buna ben de dahilim… Hiç beklemediğimiz olaylarla karşı karşıya kaldık. Kimse ne olduğunu anlamadığı için kör inançlara sarılıyoruz. Ortaya somut bir olay çıkıyor. Bu somut delil konusunda iki yaklaşımımız oluyor. Birimiz, ‘ya bak gördünüz mü aşağılık herifler, somut bir delil çıktı, işte bakın burnunu sürttüm’ diye bakıyor. Öbürü, ‘Hayır somut bir delil değil bu kardeşim, bu sizin uydurmanız’ diyor.
Bu anomi durumlarında, toplumlarda şöyle kötü şeyler çıkabilir. Hiç kimsenin kendinden emin olmadığı dönemlerde bir siyasetçi çıkıp, çok emin bir dille, çok sert, çok dominant bir dille söylemde bulunmaya başladığı zaman, o toplumlar için çok büyük tehlike var demektir.
BAŞBAKAN’DAN SÖZ EDEREK RİSK ALAMAM Mehmet Ali Birand: Başbakan’dan söz ediyorsun sen şimdi…
Ertuğrul Özkök: Ben kimseden söz etmiyorum Mehmet Ali… Başbakan’dan özellikle söz etmek istemiyorum, çünkü şu anda o riski almak da istemiyorum.
Mehmet Ali Birand: Risk olarak görüyorsun…
Ertuğrul Özkök: Yani… Köşe yazarlarıyla ilgili söylediği lafların olduğu dönemlerde… Ben kimseden söz etmiyorum…
TÜRKİYE’NİN KURUMLARINI ZEDELEMENİN KİMSEYE YARARI OLMAZ Özkök: Türkiye’nin kurumlarının zedelenmesinin hiç kimseye yararı olmayacağını düşünüyorum. Bu toplumda kimse elindeki gücü sonsuza kadar götüremiyor. Biz ne güçlü adamlar gördük bu toplumda.
12 EYLÜL ÜLKÜCÜLERİN BURNUNU SÜRTTÜ Türkiye’yle ilgili çok karamsar bir tablo çizmiyorum. Hatta Türkiye’nin gerçek demokrasiye bundan sonra geçeceğini düşünüyorum. Ama bir dakika… 28 Şubat’taki hoyratlıkları biliyoruz, şimdi 12 Eylül Türkiye’de ülkücülerin, aşırı solcu adamların burnunu sürttü. Ülkücülerde ve devrimcilerde, ‘Kardeşim sen burayı zor yoluyla ele geçiremezsin’ duygusu yarattı.
Bu dönem de ulusalcıların ve darbe isteyenlerin ‘terbiye’ edildiği bir dönem. Bunu en rahatlıkla ben söylüyorum, bana 28 Şubatçı şucu bucu diyorlar ama ben hayatım boyunca askeri darbeyi savunmadım.
ASKERİ DARBE OLURSA GAZETECİLİĞİ BIRAKIRIM Birand: 28 Şubat’ta neyi savunmuştun? Özkök: Darbeyi savunmadım tam aksine iki üç defa yazı yazdım… Bu ülkede askeri darbe olursa ben gazeteciliği o gün bırakırım. Çünkü ertesi gün yazacağım yazıyı yayınlayamam. Yayınlayamayacaksam da yazmam daha iyi… O zaman gider bir marjinal dergide mücadelem varsa yaparım, yoksa da kenara çekilirim.
28 ŞUBAT’TA HAKSIZLIKLAR YAPILDI Bunu yazdım da ben zaten… 28 Şubat’ta ben Çiller’in Erbakan’ın kanunsuz uygulamalarına karşı mücadele ettim. Başbakanlık konutuna tarikat liderlerinin getirilmesine karşı çıktım.
BU DÖNEMDE DE HOYRATLIKLAR YAPILIYOR Özkök: Ben çifte standarda karşıyım. Bu dönemde de akıl almaz hoyratlıklar yapılıyor. Mesela Tuncay Özkan… Tuncay Özkan’ın benden haz etmediğini dünyada bilmeyen kimse yok. Televizyonda her akşam bir kaç kişiti çıkartıp bana küfür ettiriyordu. Ona rağmen bir kere dava açmadım. Ama insaf ya insaf… Hakkında ne suçlama olduğu bilinmeden bir yıldır içerde yatırılır mı? Mustafa Balbay mesela… Hiç fikirlerimiz uyuşmaz… Yalçın Küçük… Beni idama mahkum ediyordu televizyonlarda… Ama ben empati duygumu kendim gibi düşünmeyenlerden başlatıyorum. Bu yaşadıkları herkesin başına gelebilir…
BENİ ERGENEKONCU İLAN ETTİLER Mesela beni manşetten gösterdiler Türkiye’nin en demokrat gazetesinde, Ergenekon çetesinin üyesi diye. Azıcık izanı ve mantığı olan insan bunu yapar mı? Bir kişi de çıkıp özür dilemedi benden…
Listenin medya çetesinin başında Dinç Bilgin var. Altında iki tane onun yanında çalışan gazeteci… Bekir Coşkun ve Enis Berberoğlu… Onun altında Hüseyin Gülerce… Gülerce kim? Benim çete arkadaşım, Fethullah Gülen’in sağ kolu… Onun altında Selahattin Sadıkoğlu… En altta da ben…
Bu ülkenin istihbarat teşkilatının bu saçma sapan belgeyi alıyor, daha sonra da kamuoyuna çıkarak ‘Ya saçma sapandı, gülüp geçilecek bir belgeydi’ diyor… Ama bunu alıyor Başbakanlığa, Genelkurmay’a gönderiyor… Ergenekon savcıları da belgeyi istiyor ve belge hala Ergenekon dosyasında duruyor. Kurunun yanında yaş da yanacaksa, böyle bir süreçten demokrasi çıkmaz.
ASKERE KARŞI HOYRATÇA DAVRANILIYOR Birand: Askere karşı da hoyratça davranılıyor mu? Özkök: Bence davranılıyor. Ve ben bunun Ergenekon davasına zarar vereceğini düşünüyorum.
Birand: Bundan önce AK Parti’nin mağdur olduğu bir görüntü vardı kamuyounda bugün asker mağdur duruma düştü gibi…
Özkök: Belli ki askerin içinde de bir takım sorumsuz, darbe meraklısı insanlar varmış… Her kurumun içerisinde var… Gazeteciliğin içerisinde kötü insanlar yok mu? Polisin içinde yok mu? Bu dönem geçtikten sonra polisin içinde neler çıkacak onu da göreceğiz. Bundan dolayı ne askeri ne de polisi suçlamak gerekir… Ama kurumların bunları temizlemeleri gerekir diye düşünüyorum. Yalnız bana yavaş yavaş komedi gibi gelmeye başladı. Geçen gün kaç tane darbe planı çıktı diye bakayım dedim. Aşağı yukarı 20-30 tane darbe planı var, son seki yılda… Fakat darbe yok! Buna cürret edilmesi dahi vahim bir şeydir… Bunun cezası da verilmelidir.. Ama lütfen bunu imzasız ihbar mektuplarıyla yapmayın.
ALBAY ALİ TATAR BOŞA İNTİHAR ETTİ İntihar eden Albay Ali Tatar’la ilgili geçenlerde iki tane rapor çıktı el yazıları ona ait değil… Peki kardeşim, bu adamı manşetten verenler, aynı manşetten bunu düzelttiler mi? Birimiz, ‘ya bu adama yazık olmuş’ dedik mi? Kurunun yanında bir yaş yandı. Ve fena yandı yani, adam sıktı gitti…
BU ORDU DARBE YAPAMAZ “Bu ordu kesinlikle darbe yapamaz. içinden çıkan bir kaç tane manyak yaparsa da bastırılır… Hep beraber bastırırız. Bugün İspanya’dakinden çok daha fazla güç birliğiyle bastırılır hem de… Şimdi bunu düşünen bir salak varsa da bence içine tıksın onu. Bu toplumda artık darbeye, toplumun tüm katmanları karşı çıkar. Ben sadece diyorum ki, ‘Demokratik bir nizamı temsil ederken bunu haksızlıklar, hukusuzluklar üzerine kurmayalım.
ÖZKÖK TEZGAHTAR MI MEDYA VALİSİ Mİ? Birand: Başbakan diyorki medya patronlarına; ‘Tezgahtarın kötüyse bunu değiştireceksin, sana zarar veriyor’… Sen kötü bir tezgahtar olduğun için mi bıraktın genel yayın yönetmenliğini? Başbakan’ın bu düşünce tarzını nasıl buluyorsun? Özkök: Şuna katılıyorum… Kötü bir tezgahtarsa bir gazeteyi yöneten insan, patronun değiştirmesi lazım. Çünkü acımasız bir rekabetin en yoğun olduğu sektör burası. Bu söze katılıyorum ama arkasındaki niyete pek katılmıyorum. Türkiye’de fazla köşe yazarı var.
Birand: Sen de köşe yazarından pek haz etmezsin… Aslında edersin de, ‘Bu sizin tapulu malınız değil’ dersin… Aslında Başbakan’la o konuda aynı düşünüyorsun…
Özkök: Yok aynı düşünmüyorum… Ben Hürriyet’te hiç katılmadığım yazarları 28 Şubat’ta da korudum, sonrasında korudum. Doğan Yayın Holding’in koyduğu ilkeler var… Ben orda şunu diyorum; ‘Kardeşim lakap takmayacaksın, liboş, bilmemne, şu, bu… Takıntı haline getirmeyeceksin, iftira atmayacaksın, haklıysa düzeltme hakkını kullanacaksın…’ Bunları ben söylüyorum…
BAŞBAKAN’DA BİAT KÜLTÜRÜ VAR Başbakan’ın kültürüyle bizim kültürümüz farklı. Biz itiraz kültüründen geliyoruz. Benim ailemde babaya itiraz, aile yapısının bana verdiği kültürün en önemli parçasıdır. Ama Başbakan’ın geldiği şeyde biat kültürü var… Babaya karşı koşulsuz itaat duygusu var. Bu ikisi farklı kültürler.
Başbakan ne yazık ki artık şu noktayı geçti, eleştirel falan diye bakmıyor. Öyle bir hava yarattı ki, eleştirmeyi bırak, tarafsız bile konuşmayacaksın havasına büründü. Bu beni ürkütüyor.
İKİ YAZIMI GERİ ÇEKTİM Çok samimi bir şey söyleyeyim… Çankaya’daki zirvenin algılanmasıyla ilgili yazı yazdım, fakat o yazıları geri çektim… Nedeni de Başbakan’ın konuşmasıydı… Yayınlamama nedenim korku değil, ben kimseden korkmam Allah’tan başka… Ancak benim yazım yüzünden patronuma ve çalıştığım kuruma zarar gelmesini istemedim.
TAYYİP ERDOĞAN’I DESTEKLİYORUM Özkök: Erdoğan’ın yaptığı bir çok şeyi canı gönülden destekliyorum…
Birand: Mesela… Özkök: Özelleştirmeler, ekonomideki popilizme papuç bırakmayan tavrı, Avrupa Birliği, Kıbrıs konusundaki tavrı, Kürt açılımı… Bunlar az şeyler değil… Ama basın özgürlüğü konusunda başbakan, çok vahim bir zihniyete sahip. Ergenekon davasının sürdürülmesi konusunda çok vahim hatalar yapılıyor. Bu vahim hatalar yüzünden o davada yargılanan gerçek darbeciler ve çete liderleri beş yıl sonra beraat edecekler ve şerefli birer vatandaş olarak aramıza dönecekler.