İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi dün tarihi bir karar aldı. Mahkeme Heyeti, 1 Nisan günü Hakim Oktay Kuban’ın Balyoz Soruşturması’nın 21 tutuklu sanığı hakkında verdiği tahliye kararını ortadan kaldırdı. Sanıklar mahkemenin kararından sonra yeniden cezaevine girecek.
12. Ağır Ceza Hakimleri aldıkları kararda Kuban’a da eleştiride bulundu. Heyet “Hakimin yasa ile çerçevesi çizilmiş, takdir hakkının kullanılması şeklinde ortaya çıkan tutuklama ve tahliye kararlarında bu takdir hakkı sınırsız, sorumsuz ve keyfi kullanılamaz” diyerek Kuban’ın daha önce verdiği kararın “keyfi” olduğunu savundu.
1 Nisan’da Hakim Oktay Kuban’ın “kuvvetli suç şüphesi yok” iddiasıyla verdiği kararın, 3 gün sonra aynı mahkemeye üye hakimler tarafından “kuvvetli suç şüphesi var” şeklinde yorumlanması kafaları karıştırıyor.
Gündemi ilgilendiren konularda yargının birbirine bu denli zıt kararlar vermesi, yargı kurumu içerisinde bir çatışmanın olduğu kanaatini güçlendiriyor.
Gerçekten de Hakim Oktay Kuban’ın hükümete yakın medya tarafından boy hedefi haline gelmesi meselenin hukukun ötesinde kaynakları olduğu kanısına neden oluyor.
Peki neden Hakim Oktay Kuban hedefte?
Neden Kuban’ın hakim olarak verdiği takdir hakkı bir başka hakim tarafından “hukuksuz” olarak kabul ediliyor?
Kuban yetkisini nasıl kullanıyor?
Hakim Oktay Kuban daha önce hangi tartışılan karara imza attı?
İsterseniz meselenin ayrıntılarına başka bir açıdan bakalım….
Avukatlara dosya yasak
Balyoz Soruşturması’na bakan İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, soruşturma kapsamında tutuklu bulunan Tümamiral Ali Semih Çetin, emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri ve Yarbay Ertuğrul Uçar’ın avukatlarına müvekkilerinin “ifade tutanakları, hazır bulundukları işlemler ve bilirkişi raporları”nı vermiyordu.
Avukatlara müdahil oldukları davada bilgi sınırlaması getirilmesinin gerekçesi Terörle Mücadele Kanunu’nun 10/d maddesiydi. İlgili madde şöyleydi: “Müdafiin dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek alması, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla bu yetkisi kısıtlanabilir”
Kısacası davanın savcıları bu maddeyi gerekçe göstererek mahkemeye avukatlarının sanıkları hakkındaki belgeleri görmemesi için başvurmuş, mahkeme hayeti de bu talebi kabul etmişti.
Avukatların itirazı
Sanık avukatları Hakim Oktay Kuban’ın nöbetçi olduğu dönemde bu karara itiraz ettiler. Avukatlar müvekkilerinin ifadesini içeren tutanakları ve bilirkişi raporlarını alamamalarının “savunma hakkının kısıtlanması” anlamına geldiğini düşünüyorlardı.
Avukatların bu iddialarına hukuksal dayanakları da vardı. CMK’nın 153. maddesi avukatlara bu hakkı veriyordu. Kanun maddesi şöyleydi:
“MADDE 153.- (1) Müdafi, soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabilir.
(2) Müdafiin dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek alması, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, sulh ceza hakiminin kararıyla bu yetkisi kısıtlanabilir.
(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.”
Sanık avukatları, CMK’nın 153. maddesinin 3. bendinin kendilerine dosya hakkında kısıtlama getirilse dahi, kısıtlamanın “şüphelinin ifadesini içeren tutanak ve bilirkişi raporları” için geçerli olmayacağını savunuyordu. Hakim Oktay Kuban avukatların itirazını değerlendirdi. 30 Mart tarihinde savunma lehinde karar verdi. Kuban’ın verdiği karara göre sanık avukatları söz konusu belgeleri görebilirlerdi.
Ancak Kuban’ın karar verdiği gün savcılar karara itiraz ettiler. Dün Türkiye’nin gündemine gelen İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, Başkan Vedat Yılmazabdurrahmanoğlu ve üye hakimler Mehmet Karababa ile Mehmet Erdoğan, Kuban’ın verdiği kararı iptal etti. Avukatlara müvekkilerinin dosyaları yeniden kapatıldı.
Kuban boy hedefi
Hakim Oktay Kuban bu kararından sonra da hükümete yakın medyanın boy hedefi haline geldi. HSYK’nın Kuban’ı İstanbul Ağır Ceza Hakimliği’ne atamasının ardında art niyetler arandı.
Oysa konu bir hukuk içtihadıydı.
Bu yorumu kimi hakimler sanık lehine kimileri ise sanık aleyhine kullanıyordu. Türkiye’de insan hak ve hürriyetlerine uygun olmadığı gerekçesi ile sık sık eleştirilen Terörle Mücadele Yasası genellikle sanıkların aleyhine hükümler içeriyordu. Kuban takdir hakkını bu yönde kullanmadı. Avukatların en doğal hakkı olan ve CMK’da belirtilen müvekkilerinin ifadelerine ulaşma hakkını tanıdı. Kısacası Kuban hukuku daha “özgürlükçü” bir üslupla yorumlamıştı.
Peki hükümete yakın medyanın hedef haline getirdiği Kuban’ın bu kararının aynısını daha önce hangi hakimler vermişti?
Ergenekon Hakimleri aynı kararı verdi
Ergenekon Davası sanıklarından Emcet Olcaytu’nun avukatı Murat Bülent Hattatoğlu, Ergenekon Davası Hakimleri’ne dosyaya ilişkin avukatlara konan kısıtlama kararının kaldırılmasını istedi. Ergenekon Davası Hakim Heyeti, Başkan Köksal Şengün ve mahkeme üyeleri Hasan Hüseyin Özese ile Sedat Sami Haşıloğlu, talebi inceledi. 9 Ekim 2008 günü aldıkları 2008/560 nolu kararın 2. madesinde şu sonuca vardılar: “CMK’nın 153/3 maddesine uyarınca şüpheli Emcet Olcaytu’nun ifadesini içeren tutanaklar ile bilirkişi raporları ve adı geçen şüphelinin hazır bulunmaya yetkili olduğu diğer adli işlemlere ilişkin tutanakların bu şüpheli müdafiline verilmesine…”
Kafanız karıştı değil mi?
Aynı mahkemenin hakimlerinin birbirinden bu kadar uzak kararlar vermesi gerçekten şaşırtıcı. Ancak sanıkların savunma haklarını kısıtlayan kararları veren hakim ve savcılar, hükümete yakın medya tarafından örnek hukuk insanı profili olarak tanıtılırken, bu kısıtlamaya karşı yönde yorumda bulunan ve tutukluluğu bir tedbir olmaktan çıkaran hakimler suçlu ilan ediliyor.
Hakim Kuban’ın Balyoz Soruşturması’nın tahliye kararlarında, Albay Dursun Çiçek’in tutuksuz yargılanması kararında ya da yukarıdaki gibi sanık avukatlarına soruşturma dosyasındaki kısıtlamayı kaldıran kararlarında tartışılmasının ve hedef haline gelmesinin nedeni bu.
Bu da yargının siyasal bir çatışma alanı haline geldiğine en büyük kanıtı oluşturuyor.
Türkiye’de hukuk adına geldiğimiz noktanın özeti bu.
5 Nisan 2010
Barış Terkoğlu
odatv.com