18 Ayrı Kişi Tek Bir İfade!

Amirallere Suikast Davasında Bir Kişi Dışındaki 18 Sanığın Savunması Tamamlandı. 18 Sanık da Benzer Bir Savunma Yaptı.

Amirallere suikast davasında bir kişi dışındaki 18 sanığın savunması tamamlandı. Duruşmaya 17 Mayıs günü devam edilecek. Tutuklu sanıkların tahliye talepleri ve davanın Poyrazköy’de ele geçirilen mühimmata ilişkin davayla birleştirilmesi talebi pazartesi günü değerlendirilecek.

İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bugün görülen duruşmada 15 sanığın ifadesi tamamlandı. Tutuksuz sanık Levent Çakın ise avukatı olmadığı için savunmasını yapamadı.

Tutuklu sanık Tarık Ayabakan arama görüntülerinde, misafir olarak yaşadığı evde bulunan flash bellek hakkında “Tarık Ayabakan’a ait olabilir” kullanıldığını ancak bunun tutanaklara “aittir” olarak geçirildiğini söyledi. Flash belleğin bulunmasına ilişkin görüntü kaydı olmadığını belirterek “Tutanaklara sehven geçilen bir kelime, hayatımın bir yılını alıp götürmüştür” dedi. “Ülküden gelen” adlı belgede fişlendiğini anlatan Ayabakan, “Aslında mağdur olduğum bir davada sanık olarak bulunuyorum.” dedi.

Tutuklu sanık Ülkü Öztürk, hakkındaki iddiaların yalanlardan ibaret olduğunu söyleyerek “Bu ihbar mektupları Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanları tarafından yazılmıştır” dedi. 27 Nisan 2009’da Bostancı’da meydana gelen çatışmada öldürülen teröristin adıyla kayıtlı bir belgeyle ilgili olarak Öztürk, “O belgede Orhan Yılmazkaya’nın çatışma anında polis telsizinden söyledikleri yazıyor. Ancak belgenin oluşturulma tarihi 15 Mart 2009. Bu belgede gelecekte söylenecek sözler yer almaktadır. Bunun takdirini size bırakıyorum. Ne Ergenekon ne de Karargah evleri isimli bir örgütle ilişkim vardır. Mesleki kariyerim daha başlamadan baltalanmıştır. Tahliyemi istiyorum.” diye konuştu.

Tutuklu sanık Ali Seyhur Güçlü, ortada bir örgüt olduğuna inanmadığını anlatarak “TSK dışında hiçbir yere üye değilim. Can kod adını hiçbir zaman kullanmadım. Benim için ‘alevi dostlarımızdan’ fişlemesi yapılmış. Ben alevi değilim. Bugüne kadar hiçbir alevi ile de problemim olmadı. Kaldı ki alevi olmak suç değil.” şeklinde kendini savundu.

Tutuklu sanık Sezgin Demirel, suçlamaları kabul etmeyerek elektronik bir cihazın içinde adının 3 kez geçmesinden dolayı tutuklu olduğunu söyledi. Belgelerde yazan ‘Aylin Duruoğlu’nun tahliye kampanyalarını Sezgin Demirel organize edecek’ ifadeleriyle ilgili olarak, “Aylin Duruoğlu’nu tanımam. Göreceğiniz üzere bu konuya ilişkin bu cümle dışında dosyaya başka bir delil de konmamış. Zaten TSK, kimseye destek vermez. Bırakın böyle bir şey olmasını böyle bir kişi derhal askeriyeden ihraç edilir.” dedi. Teröristlerle aynı kefeye konmanın ruhunu yaktığını ifade eden Demiral, “Ben şerefli bir Türk subayıyım, terörist değilim” diyerek elini sanık sandalyelerinin önündeki parmaklıklara vurdu. Bunun üzerine Mahkeme Başkanı Vedat Yılmazabdurrahmanoğlu, “Burada yargılanan TSK değil, TSK’ya hepimiz saygı duyuyoruz. Hakkınızdaki iddialarla ilgili yargılıyoruz.” dedi.

Tutuksuz sanıklardan Koray Kemiksiz, “Ben terörist olmak isteseydim, bu makama gelmek için bu kadar emek harcamazdım. Güney Doğu’da bir dağa çıkar, kendi askerlerime kurşun sıkardım. Sonra da sınırdan girip çiçek atardım ve adım da barış elçisi olurdu. Onlar barış elçisi bizlerse terörist oluyoruz” diye konuştu.

Tutuksuz sanık Kurmay Kıdemli Albay Mehmet Orhan Yücel, 6 yıl boyunca SAT grup komutanlığında patlayıcı madde üzerine eğitim aldığını söyledi. Tayfun Duman ve Levent Bektaş ile görev nedeniyle tanıdığını söyleyen Yücel, yapılanların TSK’ya karşı psikolojik bir harekat olduğunu öne sürdü. Yücel, “Neden başka bir albay değil de benim adım kondu diye sorarsanız, ben birçok önemli göreve katılan, Kardak harekatında tek bir kurşun kullanmadan karşı tarafa geri adım attırmış ve birçok uluslar arası harekatta fiilen görev almış grubun başında bulundum. Bu nedenle hedef alınmam gayet doğaldır.” iddiasında bulundu.

Albay Yücel, muvazzaf asker olduğu ve göreve gittiği için duruşmalara katılmaması yönünde karar verilmesini talep etti. Avukat İrfan Sütlüoğlu, Albay Yücel’e “Polis Kriminal raporunda aramalarda ele geçirilen patlayıcı için ‘tehlikeli olduğu için imha edilmesi gerektiği’ yönünde bilgi yer aldığı belirtiliyor. Siz uzmansınız. Bu rapor doğru mu?” diye sordu. Yücel, raporda patlayıcının detaşit olduğu tespit olduğu yönünde tespit yapıldığını söyleyerek “Bu tür patlayıcı 4 yıl boyunca eksi 64 ve artı 64 derecelerde bir rafta saklanabilir. Bu patlayıcı yangın çıktığında da patlamaz, sadece yanar. Patlayabilmesi için yüksek bir şoka maruz kalması gerekir.” dedi. Bunun üzerine Hakim Oktay Kuban, “Elde edilen patlayıcı, askeri amaçlı olarak mı üretilmiştir? Bu patlayıcılar el bombası yapımında kullanılabilir mi?” diye sordu. Yücel ise, “Tüm patlayıcılar askeri amaçlı olarak üretilir. Dolayısıyla el bombası yapımında kullanılabilir. Ancak bombanın patlaması için fünye ve infilak fitili gerekli” dedi.

Savcı Nuri Ahmet Saraç’ın “Deniz Harp Okulu’nda patlayıcı eğitimi veriliyor mu?” sorusuna Yücel “Teğmen olarak mezun olduktan sonra 1 yıllık kursun sonunda bu eğitim veriliyor” diye cevap verdi.

Savcının “Bu tür patlayıcının patlaması için buzdolabı motorunun sıcaklığı yeterli midir?” sorusunu ise Yücel, “Eğer 175 dereceyi geçerse ve 15 saniye kalırsa patlar. Kitap bilgileri bu şekilde yer alıyor” şeklinde yanıtladı.

Sanıkların savunmalarını tamamlamasının ardından duruşma 17 Mayıs’a bırakıldı. Tutuklu sanıkların tahliye talepleri ve davanın Poyrazköy’de ele geçirilen mühimmata ilişkin davayla birleştirilmesi talebi pazartesi günü değerlendirilecek.

14 Mayıs 2010

Cihan

Scroll to Top