Kırk yaş kadını ile meseleni hallettiysen, ciddi konulara geçebilir miyiz?
Bayramın son günü olduğuna göre, normal akışa geçebiliriz.
– Silivri sürecinin geleceğini nasıl görüyorsun? Orada ne gibi gelişmeler olabilir?
Silivri Türkiye’nin yeni Gulag edebiyatının merkez üssüdür. “Gulag” Sovyetler Birliği döneminde muhalif yazarların içeri tıkıldığı çalışma kampıydı. Aleksandr Soljenitsin’e Nobel ödülünü kazandıran bir insanlık dramının romanıdır. Bence gerçek Türk demokrasisinin edebiyatı oradan çıkacak. “27 Mayıs-12 Eylül- Silivri üçlemesi” böyle tamamlanacak.
– 12 Eylül gibi bir şey mi yani?
Hayır, daha yapısal, daha kalıcı bir iklimin adı. 12 Eylül geçici bir şeydi. O kısa süre bile kendi edebiyatını yarattı. Silivri’nin 12 Eylül’den farklı bir yanı var. Bir kere iletişim teknolojileri çok gelişti. İçeride kalemi çok kuvvetli yazarlar var. Bir Soner Yalçın’la başa çıkabilmek kolay değil. Ne yazsa best seller yapmayı bilen bir zekâya ve kabiliyete sahip.
SİLİVRİ SÜRECİ BANA YALÇIN KÜÇÜK’Ü YENİDEN SEVDİRDİ
– Silivri insanları hakkında ne düşünüyorsun?
Aslında oradaki insanların çoğu ile geçmişte iyi bir muhabbetim yoktu. Tuncay Özkan’ın televizyonunda bana edilmedik laf bırakılmadı. Emin Çölaşan’ın işine son verdiğimizde aleyhimize günlerce yayın yaptılar. Ama bunların hiç önemi yok. Orada Cumhuriyet tarihinin en ağır hukuk trajedilerinden biri yaşanıyor. Yassıada kadar trajik bir olay bu.
– O insanlara şimdi nasıl bakıyorsunuz?
Mesela, Silivri bana Yalçın Küçük’ü yeniden kazandırdı. Seviyorum bu adamın çılgınlığını, bana çok iyi geliyor. Süreç boyunca o insanların eşlerini, çocuklarını tanıdık. Ayşe Arman’ın mülakatından, Mustafa Balbay’ın eşini tanıdık. Tuncay Özkan’ın kızı ve kız kardeşi ile konuştum. Hepsi olağanüstü bir duruş gösteriyor. Silivri sadece içeridekilerle değil, dışarıdakilerle de kendi kahramanlarını yaratıyor. Yani orada, insanları “darbeci” diye yargılamaya kalkanlar daha şimdiden silinip gitti, onlarsa büyüyor.
SİLİVRİ’DEN İKİ-ÜÇ ‘GECEYARISI EKSPRESİ’ KALKARSA ŞAŞIRMAYIN
– Oradan neler bekliyorsunuz?
Hiç kuşkum yok, Silivri’den Cumhuriyet tarihinin en büyük adalet dalgası gelecek. Şu son 4 yılda öyle kötü şeyler yapıldı ki, bunların gizli kalması mümkün değil. İçeriden çıkanlar, doğal olarak haklarını arayacaklar.
– Yani bir hesaplaşma mı olacak?
Hayır bugün anladığımız manada insafsız, adaletsiz, yargısız bir hesaplaşma olmayacak. Olmamalı. Bugünkü gibi vahşi bir intikam dalgasının geleceğini beklemiyorum. Türkiye gerçek demokrasiye, Silivri süreci ile adil ve vicdani olarak hesaplaştıktan sonra geçecektir.
– Silivri, mahpushane edebiyatını doğuruyor demiştin.
Daha ilerisini söyleyeceğim. Silivri’den en az 2-3 “Geceyarısı Ekspresi” çıkacak.
Şuna samimiyetle inanıyorum. Hesaplaşma bugünkü gibi vulgar ve insafsız olmayacak. Bu hesaplaşma gerçek ve tarafsız bir adaletin kurulması için yapılacak. Önemli olan, post Silivri döneminin adil olmasıdır. Ama Balyoz’da, Odatv davasında ortaya çıkarılan sahte ve fabrikasyon belgelerin kaynakları, bunları imal eden çeteler de herhalde ortaya çıkarılacaktır. Bunlar ortaya çıkarılmazsa, bu ülkede kimse kendini emniyette hissedemeyecektir. Bu süreç intikam dalgalarına bir son vermelidir. Yani arkasında adalet mağduru bırakmamalıdır.
KUDDUSİ OKKIR’IN OĞLUNUN MEZARDAKİ BAKIŞINI UNUTAMIYORUM
– Bu süreçte sizi en çok etkileyen kişiler kimler oldu?
İki insan var ki onlar hep rüyalarıma giriyor. Biri Kuddusi Okkır, öteki Silivri sürecinin başlarında intihar eden Yarbay Ali Tatar.
Okkır için, “Ergenekon’un kasası” dediler. Aradan 4 yıl geçti. Nerede o kasa, o paralar? Oğlunun, babasını mezara indirirkenki bakışını unutamıyorum. Yarbay’ın intiharı Türk Gulag’ının gerçek sembolüdür. O insan için manşetlerinde demediklerini bırakmayanlar hâlâ ‘andıç’ edebiyatı yapıyorlar. Silivri’den yüzlerce andıç çıktı.
– Peki bunların sorumluları kim? Başbakan Erdoğan mı? Bazılarının inandığı gibi Fethullah Hoca mı?
Ben samimi olarak Başbakan Tayyip Erdoğan’ın böyle bir talimat vereceğine inanmıyorum. Onun mert bir tarafı var. Zaten içindeki duyguyu da saklamıyor. Ayrıca bu konudan duyduğu rahatsızlığı o da açıkça dile getirdi. Tanıdığım Fethullah Hoca’nın böyle insanlık dışı şeylere müsamaha edeceğine zerre kadar ihtimal vermem. Ama birileri var. Bu sahte belgeleri üreten, insanların bilgisayarlarına koyan, imzasız ihbar mektupları ile insanların hayatını kaydıran, bu iğrenç telefon dinlemelerini yapan, oraya buraya kamera yerleştiren iğrenç birileri var. Üzülerek görüyorum ki, onların yaptıkları hep bu iki insanın hesabına yazılıyor. Diyeceğim, Silivri sürecindeki komploların ortaya çıkarılması bu ülkenin bütün evlatlarının menfaatinedir.
AYDINLARIN VİCDANI FENA HALDE ACIMAYA BAŞLADI
– Türkiye aydınları Silivri sürecinde iyi bir sınav veriyor mu?
Genel olarak veriyor. Gerçek aydın diyebildiğimiz insanların entelektüel bir vicdanı var. Oralardan ciddi eleştiriler yükseliyor. Bir de hep şunu yazıyorum. Gerçek müminlerin de vicdanı acımaya başladı.
– Ama vicdanı hiç acımayanlar da var.
Var ama aydınlar değil. Bu dönemin ortaya çıkardığı bazı kişiler. Yeni silahşorlar, bir anda kendilerini medyanın starı olarak buldular. Eski mahallenin sonradan görme yeni zenginleri gibiler. Medyada bir kesim tasfiye ediliyor, yerine biz oturalım duygusuyla silahları kuşandılar. Vicdani hiçbir gözleri yok. Karanlık her dönem böyle gelip geçici aktörler yaratır. Her ara dönem gibi, gelirler ama hiç şüphesiz geçicidirler.
BİZ BAŞKAYIZ ÖTEKİLER BAŞKA TAVRI ŞAŞIRTIYOR
– Eleştirel aydınların bakışını nasıl buluyorsun.
Gerçek bir aydından beklendiği gibi. Aldıkları eğitim, geldikleri yer elbette onlara geleceği de gösteriyor. Ama beni çok rahatsız eden bir ayrımcılık yapılıyor. Mesela KCK davalarından içeri girmiş, aynı haksızlıklarla karşı karşıya kalmış bir aydın, çıkınca “Biz başkayız, ötekiler başka” diyor. Yani herkesin vicdan gözü sanki sadece kendi cenahına yapılmış haksızlıklara açıkmış gibi bir hava var. Oysa KCK’da yapılan neyse, daha beteri Ergenekon, Balyoz, Odatv davalarında yaşanıyor. Adaleti herkes için istemeliyiz. Davalarda yazılan iddianamelere bakın. Allah aşkına bunların Refah Partisi’nin kapatma davalarının iddianamelerinden ne farkı var? Aynı jakoben kafa, aynı misyoner zihniyet, aynı üslup, aynı özensizlik.
Erdoğan muhaliflerine: ‘PKK’dan müttefik olmaz’
– Kürt meselesi çözülüyor mu, yoksa “Kürt baharına” mı dönüyor?
Çok kritik bir noktadayız. Artık kimse için eskiye dönüş imkânı yok. Türkiye bu politikayla gidemez, PKK eski politikasıyla devam edemez. Yeni şeyler söyleme zamanı.
– Başbakan’ın duruşu aydınlarca eleştiriliyor. Siz ne diyorsunuz.
Bugünlerde Başbakan’ın yerinde olmak istemezdim. Size şaşırtıcı gelebilir ama ben bugünkü duruşunun doğru olduğuna inanıyorum. Habur açılımını yaptı. PKK sabote etti. Oslo görüşmelerine başladı. PKK yine sabote etti. Şimdi de “kurtarılmış bölge” denemesi yapıyor. Ciddi bir devlet bu adamlarla ne konuşacak ki? Başbakan haklı. Ne kadar kızarsak kızalım, bu konuda yanında durmalıyız. Önce silahları bırakacak, sonra hepimiz Kürtlere çağdaş bir Türkiye’de yaşamanın yollarını açacağız. Türkiye, zihnen buna hazır.
– Bu olaylar Erdoğan’a zarar verir mi?
Bence bugünlerde muhalefet için yapılabilecek en büyük aptallık, PKK olayından Erdoğan’ı yıpratacak bir medet umulmasıdır. Hayır, bunun kimseye yararı olmaz. PKK’dan muhalefete müttefik olmaz.
Erdoğan Cumhurbaşkanı olmayı fazlasıyla hak etti
– Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasına ne diyorsunuz? Çevremdeki herkes çok iyi biliyor. Bunun en yakın şahidi de Başbakan’ın eski basın danışmanı Akif Beki’dir. Ben Tayyip Erdoğan’ın on birinci cumhurbaşkanı olmasını destekliyordum. Daha o zaman bunu hak etmişti. Şimdi de aynı şeyi düşünüyorum. Yaptığı birçok işi çok takdir ediyorum. Yarın demokrasi tarihi yazıldığında kendi gönlümde ona hep güzel bir yer veriyorum. Ama siyasetçiler liderlik ettikleri dönemin sorumluluklarını da taşıyorlar. Erdoğan’ın iyi bir cumhurbaşkanı olacağına samimiyetle inanıyorum. Başlarda karşıydım ama bugün Abdullah Gül’ün çok iyi bir cumhurbaşkanlığı yaptığını düşünüyorum. Şimdi Erdoğan’ın da başarılı olacağına inanıyorum. Ayrıca cumhurbaşkanlığı döneminde bu dönemde yapılanlara daha tarafsız bakabileceğini sanıyorum. Bu umudumu da kaybetmek istemiyorum.