Sevgili Aykut, Kardeşim Dz.Yb.Ali Tatar aramızdan ayrılalı iki yıl oldu

Öncelikle olaya karşı sürdürdüğün duyarlılık ve bizlere karşı göstermiş olduğun yakınlıktan dolayı sana sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Sağ ol Varol.

Merhum Kardeşim Dz.Yb.Ali Tatar aramızdan ayrılalı iki yıl oldu. Biz onun aziz hatırasını yaşatmak yanında uğradığı haksızlığın hesabını sormak adına hukuk yollarını aşındırmaya devam ediyoruz.  İçinde bulunduğumuz hukuk(Yoksa hukuksuzluk mu demek lazım) koşulları ne olursa olsun yinede umudumuzu yitirmeden mücadeleyi sürdürme kararındayız. Geçtiğimiz iki yıl içinde hukuk arama koşullarının daha da fazla zorlaştığı hak arayanın önüne çok çeşitli engeller çıkarıldığını görüyoruz. Ama biz hukuksuzluğun hiçbir zaman bu ülkede baki kalmayacağını düşünüyor ve mücadelemizle tarihe not düşmeye çalışıyoruz. Zira bu dönemin hatırlanması ülkemizde hukuk ve demokrasi konusunda adım atmanın en önemli dayanaklarından birini oluşturacaktır.

Sürdürmekte olduğumuz mücadeleyi kısaca özetlemeye çalışacağım. Olayın arkasından TBMM İnsan Hakları Komisyonuna başvuruda bulunmuştuk. Başkan ve AKP li üyelerin olumsuz tutumları nedeni ile başvurumuz reddedildi. Ancak Zafer Üskül ile uzun uğraşılar sonunda yüz yüze görüştükten sonra başvurumuzun komisyon eli ile Adalet bakanlığı teftiş kuruluna gönderildi. Geçtiğimiz Nisan ayında Baş müfettiş İbrahim Tufan Ataman (Şimdi Yargıtay’da olduğunu sanıyorum)tarafından çağırılıp ifade veridim.Hakim ve savcılar hakkında şikayette bulundum. Ardından davanın tutukluluk sürecinden itibaren tasnif ettiğim bütün belgelerini dosya halinde kendilerine ulaştırdım. Bir sonuç çıkmadı. Soruşturmanın ne aşamada olduğunu 12 Ekim 2010 tarihinde bir yazı ile sordum. On gün sonra tek cümlelik  “Soruşturma devam etmektedir” cevabını aldım. Uzunca bir süre sonra 15.11.2011 tekrar durumu Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulundan sorduğumda önce kayıtlarında başvurumla ilgili hiçbir şey bulamadıklarını elimde başvuruyla ilgili ne varsa göndermemi telefonla istediler. Bunları gönderdim. 25.11.2011 de bünyelerindeki birimin kapandığını başvurumu HSYK Genel Sekreterliğinden takip etmemi istediler.

Ancak ben oraya yazı yazmadan 05.12.2011 de HSYK genel sekreterliğinden 26 Ağustos 2011 tarihli karar yazısı geldi. (Belli ki başvurum bir trafik oluşturmuş) Bu karar bir sürü hukuki terim kalabalığından sonra savcı ve hakimler hakkında soruşturmaya izin verilmediğini içeriyor. İçerikten anladığım sürecin yargısal takdir hakkı ve vicdani kanat çerçevesinde değerlendirildiğidir. Adeta hakim ve savcının bağımsızlığı ve teminatları sorumsuzluk olarak değerlendirilmiş. Ben de kendilerine soruşturma sürecinin iddianame ve dosyalarla ortaya çıktığını; ortaya çıkan sonuç açısından bana tatmin edici bir cevap vermeleri gerektiğini iddia ediyorum. Her yetkini bir sorumluluk içermesi gerektiğini, her makamın kararın denetlenebilir olması gerektiğini düşünüyorum.

Fakat bir yandan da esas davacı olduğum savcı Süleyman Pehlivan’ın ödüllendirilerek  “yargı sürecindeki yapılan yanlışları, eksikleri, haksızlıkları ve usulsüzlükleri denetlemek” amacıyla(!) Yargıtay’a seçildiğini düşününce umutsuzluğa kapılıyorum. Kimi kime şikayet ettiğimi düşünmeden edemiyorum.

Ben olayın sıcaklığı esnasında hukukun adaletin bir gün herkese lazım olabileceğini bir arada yaşamamızın en önemli zeminini hukuk olduğunu söylemiştim. İki yıl sonra bunun daha bir anlam kazandığını ama körlerin sağırların birbirini ağırladığın üzülerek görüyorum.

Saygılarımla.

09 Aralık 2011

Ankara

Scroll to Top