Çoğunluğun “dayı” dediğinin aslında ne olduğunu çok önceden biliyorduk. Konuştuk, söyledik kimseye derdimizi anlatamadık.
Fetullahcı çetenin ülkemizdeki bütün kutsal değerlere, Cumhuriyet kazanımlarına düşman olduğunu maalesef bir çok insana inandıramadık.
Bunlar sinsice insanlara, topluluklara yaklaşıp insancıl, hoşgörü sahibi gibi görünüp sempati topladılar. Bukalemun gibi her şekle, biçime girip, çıkarları için herkesi her şeyi kullandılar.
Amaçlarına ulaşmak için her yolu mübah gördüler.
Bulundukları makamları, görevleri devletin yada kamunun çıkarları için değil, sadece ve sadece hocalarının, imamlarının emirleri doğrultusunda kullandılar.
İnsanlık tarihinin binlerce yıllık deneyiminden sentezlenen, evrensel hukuku hiçe saydılar.
Türk hukuk sistemini bir şekilde ele geçiren bu çete, elindeki gücü toplumu sindirmek için kullandı.
Temel insan haklarından kaynaklı hiçbir kuralı dikkate almadan, haksız hukuksuz yöntemlerle masum insanlara tuzaklar kurdular.
En basit hukuk usullerini bile hiçe sayarak insanları suçladılar. Masumiyet karinesini görmezden geldiler. Hiçbir somut belge yada kanıta dayanmadan insanların onurunu haysiyetini ayaklar altına almaktan çekinmediler.
Kurdukları kumpaslarla insanları tutuklarken, yıllarca suçsuz yere zindanlarda çürütürken onların kendilerini savunma haklarını yok saydılar.
İnsanları, hukuksuzlukla çıkmaz sokaklara sürüp, yalnızlaştırdılar. Çaresiz bırakıp, kör kuyulara attılar.
İşte adalet sistemimiz üstüne çöreklenen, kara cübbeli, Fetullah çetesinin bu acımasız uygulamalarının kurbanlarından biridir Yarbay Ali Tatar.
Bu çetenin bir elemanı olan savcı Süleyman Pehlivan, örgütünün amaçları doğrultusunda, bilinçli olarak, elinde hukuki hiçbir somut belge bilgi olmamasına rağmen, kardeşimin üzerine gitti. Tutuklanmasını sağladı. Hukuki bütün girişimlerimize kulaklarını tıkadı. İtirazlar sonunda serbest bırakılan kardeşim için adeta kan davası güdercesine yakalama kararı çıkarttırdı.
Bütün bu haksızlık, hukuksuzluk girdabından kurtaramadık kardeşimizi.
Tüm yaşadıklarına isyan ederek Hakka yürümeyi seçti.
Ali’nin kaybı bütün ailemizin yaşamında telafi edemeyeceğimiz büyük bir boşluk yarattı. İlk günden itibaren ya bu haksızlığı sineye çekmek, yada bu haksızlığı yapanların peşine düşmek gibi bir seçimle karşı karşıya olduğumuzu gördük.
Zor olanı, Ali’nin anısına yakışanı seçtik.
O günden beri peşindeyiz, başta savcı Süleyman Pehlivan olmak üzere bütün işbirlikçilerin; bütün Fetullahçı çetenin.
Açtığımız davaları boşa çıkarmak için her yola başvurdular. Sonunda ilk fırsatı yarattıklarında Süleyman Pehlivan’ı Yargıtay’a kaçırdılar.
Yılmadık, peşlerini bırakmadık. Bu devranın böyle sürmeyeceğine olan inancımızı yitirmedik. Bu alçakların, bir gün mutlaka ellerinin ayaklarına dolaşacağını biliyorduk.
Oldu. Hem de kendilerini en güçlü gördükleri, en ulaşılmaz gördükleri zamanda oldu.
15 Temmuzda bütün memleket, bu çetenin karanlık yüzünü, nasıl canavarlaşabildiğini, ne kadar insanlıktan uzak ve acımasız olduğunu yaşayıp gördü.
Şimdi darbe artıkları bir bir tutuklanıyor. Bir çoğu ise beklendiği üzere fareler gibi sıvışma derdine düştü. Hakkında gözaltı kararı çıkarılan Yargıtay 19. Daire üyesi Süleyman Pehlivan’da bu kaçaklar arasında.
Cemaati onu yine hukuktan adaletten kaçırıyor. Ama bu kez işleri zor. İpler, bu kez onların elinde değil. Uzun süre kaçabileceğini sanmıyorum. Er yada geç sanık sandalyesi ile tanışacak.
Simdi sana sesleniyorum Süleyman Pehlivan, korkma. Biz senin adam gibi gelip, adil yargı karşısında hesap vermeni istiyoruz.
O kadar.
Sana hukuki uygulamaların dışında bir şey yapmaya kalkan olursa önce karşısına biz dikiliriz.
Biz niyetimiz senden öc almak değil.
Biz adaletin yerini bulmasını istiyoruz.
Bizim Ali’ye verdiğimiz söz bu.
23 Temmuz 2016