Albay Mücahit Erakyol, yargılamanın askeri mahkemeye taşınmasını istedi.
Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Kadir Sağdıç ile eski Kuzey Deniz Saha Komutanı emekli Koramiral Ahmet Feyyaz Öğütçü’nün de aralarında bulunduğu 33 sanığın yargılandığı davada, tutuklu sanık Albay Mücahit Erakyol, yargılamanın askeri yargıya taşınmasını ve askeri konularda uzman bir bilirkişinin mahkeme salonunda hazır bulundurulmasını talep etti.
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada savunmasını yapan Kıdemli Kurmay Albay Erakyol, ”dava konusu sözde ‘Kafes’ operasyonunun adının, sanıklardan Koramiral Kadir Sağdıç’ın ismindeki ‘Ka’ ve emekli Koramiral Feyyaz Öğütçü’nün ismindeki ‘Fe’ hecelerinin bir araya getirilmesiyle oluşturulduğunu, isimleri ‘silme’ amacı güdüldüğü için de ‘S’ harfinin kullanılmasıyla ‘Kafes’ adının meydana getirildiğini” savundu.
TSK’da plan eğitimlerinin Harp Akademilerinde kurmay subaylara verildiğini söyleyen Erakyol, söz konusu plandaki imzaların montaj olduğunu ve 10 yıldır görev yaptığı Foça’dan İstanbul’a yönelik bir plan hazırlamasını mizah konusu olarak değerlendirdiğini söyledi.
Dava konusu eylem planıyla ilgili çelişkili durumları anlatan Erakyol, bu planla ilgili askeri teamülleri bilen bir bilirkişiye danışılmadığını ve bilirkişi raporu alınmadığını da iddia etti.
Erakyol, davanın sanıklarından Feyyaz Öğütçü ile ilk kez duruşmada karşılaştığını, diğer sanıkların çoğunu da tanımadığını ifade ederek, dava konusu plana göre emrinde bulunan personelin kim olduğunu bilmemesinin mantık dışı olduğunu vurguladı.
Erakyol, ”iftira merkezinden çeşitli belgelerin ortalığa sunulduğunu ve işlemlerin tek merkezden yürütüldüğünü” öne sürdü.
”Amirallere suikast girişimi” davasında, dava konusu olan flash bellekte isminin geçtiğini hatırlatan Erakyol, flash diskin eve polislerce bırakıldığını, o dava kapsamında 3 teğmenin tahliye edildiğini ve flash bellekteki belgelerin bu nedenle hukuki delil olma niteliğini kaybettiğini iddia etti.
İhbar mektuplarında isminin geçmesine de dikkati çeken Erakyol, yargılamanın askeri yargıya taşınmasını ve askeri konularda uzman bir bilirkişinin mahkeme salonunda hazır bulundurulmasını talep etti.
Kurban Bayramı’nın ilk günü olan 27 Kasımda tutuklandığını ve bu tarihin ailesi için ”kara gün” olduğunu ifade eden Erakyol, ”Biz denizcilerin, denizciliğin sevdirilmesini kendilerine misyon edinmiş insanların kalkıp Uluç Reis denizaltısını bombalamaya çalışmayı düşünmeleri bize terstir. Bunu hiçbir şekilde kabul etmiyorum” dedi.
Kendilerine terörist muamelesi yapıldığını ve kendileriyle ilgili bilgilerin çarşaf çarşaf medyada yer aldığını söyleyen Erakyol, iddianamenin tamamen iftiralara dayalı olduğunu, düzmece ihbar mektuplarından oluştuğunu ve somut delillere dayanmadığını savundu.
Erakyol, yargılamadaki eksiklikler nedeniyle ileride Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin cezalarıyla karşılaşacağını öne sürdü.
Bir soru üzerine Erakyol, Deniz Kuvvetleri Komutanlığında başka kuvvetlerden bir cephane bulunmasının mümkün olmadığını söyledi.
Tutuksuz olarak da yargılanabileceklerine inandığını belirten Erakyol, tahliyesini talep etti.
-TUTUKLU SANIK LEVENT GÜLMEN-
Duruşmada, bilgisayar ekranıyla duvara yansıtılmış barkovizyon eşliğinde savunmasını okuyan tutuklu sanıklardan Albay Levent Gülmen de Deniz Kuvvetleri’nin ilk istihbarat subaylarından biri olduğunu belirterek, ”Terör örgütü üyesi olmak suçuyla itham edilmemi şiddet ve nefretle kınıyorum, reddediyorum. Böyle bir yapılanmada yer almadım. Bilgim de yoktur” dedi.
Savunmasında, iddianamedeki kendisine yönelik suçlamalara işaret eden Gülmen, 24 Mayıs 2009 tarihli ihbar mailinde eylem planında görev aldığına dair tek bir satır olmamasına rağmen iddianamede neden bu şekilde yer aldığını anlayamadığını söyledi. Gülmen, bu konunun savcılığa sorulmasını istedi.
-”AMAÇ, BAŞARILI PERSONELİN YÜKSELMESİNE MANİ OLMAK”-
Gülmen, ihbar mektupları ve ”Kafes Eylem Planı” iddiasına ilişkin belgelerde çok sayıda subay ve astsubayın adları ile bilgilerinin yer aldığını belirterek, şöyle konuştu:
”Kimin tarafından yapıldığı belli olmayan, ancak hazırlanma amacının özellikle Deniz Kuvvetleri Komutanlığı içerisinde başarılı ve geleceği parlak personelin yükselmesine mani olmak olduğunu değerlendirdiğim bu belgede bazı ip uçlarının varlığına işaret etmek istiyorum.
24 Mayıs 2009 tarihli emaildeki ihbar notunda adım geçiyor. Not diye son satırın dışında geri kalan tüm kişisel bilgiler, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Personel Bilgi Sisteminde (PERBİLSİS) aynen yer almaktadır. Bunun en büyük kanıtı ise PERBİLSİS’te her personel için girilmesi zorunlu bulunan bilgiler başlığında iki adet email adresi yer almaktadır. İhbar mailinin ekindeki cetvelde de PERBİLSİS’e girdiğimiz mail adreslerinin harfiyen aynısının yer aldığı görülmektedir. Bunun anlamı, bu cetveli hazırlayan her kim ya da kimlerse, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Bilgi Sistemi veya Personel Başkanlığında bu bilgilere nüfuz etme yetkisi bulunan elemanlardan olduğu gerçeğidir.”
Gülmen, ”Ergenekon” davasının tutuklu sanıklarından Muzaffer Tekin’i tanıdığını ve Tekin’in kendisine askerlik sevgisini aşıladığını anlatarak, özellikle Kıbrıs Barış Harekatı’nda gösterdiği başarı nedeniyle karamanlık madalyasıyla ödüllendirilen Tekin’de telefon numarasının bulunmasının kendisi için şeref olduğunu kaydetti.
”Muzaffer Tekin’i aramam suçsa, verilecek cezaya şimdiden razıyım” diyen Gülmen, suç teşkil eden şeyin telefonda görüşme sayısı değil, görüşmelerin içeriği olması gerektiğini savundu.
İddianamede 14 kez görüştüğü öne sürülen Fatma Sibel Yüksel’i de hiç tanımadığını ve tanımadığı biriyle 14 kez görüşmesinin mantık dışı olduğunu vurgulayan Gülmen, kovuşturma ve soruşturmada adı geçen Erbay Çolakoğlu’nun ifadesinin alınmadığını, Çolakoğlu’nun savcı tarafından korunduğunu savundu.
Soruşturma savcılığının, polis raporlarını olduğu gibi kabul ederek iddianame hazırladığını öne süren Gülmen, kendisine suç olarak yöneltilen ”gayrimüslimleri tehdit” mektuplarında geçen ifadelerin suç teşkil etmediğini öne sürdü.
Gülmen, suç unsuru olarak karşılarına çıkarılan mektupların ilk kez 14 Mayıs 2007’de okul müdürü olan Mari Nalcı tarafından emniyete ihbar edildiğini, mektubu yazdığı iddia edilen Temel Malatyalı’nın bulunamadığını ve bu tarihten 2 yıl sonra mektubun içeriğinden bahsedilerek tehlike olarak ortaya konulduğunu söyledi.
Levent Gülmen, ”Ne olduğu bilinmeyen bir CD’de adım geçiyor diye 7 aydır tutuklu bulunmaktayım. Bir an önce tutukluluğumun kaldırılmasına ve beraatıma karar verilmesini talep ediyorum” dedi.
-TARAF AVUKATLARININ TARTIŞMASI-
İfadesini tamamlayan Gülmen’e, duruşmada müdahilliği kabul edilen Agos Gazetesi avukatlarından Fethiye Çetin bazı sorular yöneltti.
Çetin’in, ”İfadelerinizde belirttiğiniz Erbay Çolakoğlu ile değişik zamanlarda nerelerde görev yaptınız?” sorusu üzerine Gülmen, Çolakoğlu ile 2004’ten 2006’ya kadar çalıştığı Amfi Tugay Komutanlığında tanıştığını ve Çolakoğlu’nun 2005’te oraya geldiğini söyledi.
Avukat Çetin’in ”Çolakoğlu ile 129 kez telefonla görüşmüşsünüz. ‘Çolakoğlu’nun evleneceği Ukraynalı bir kadın meselesi yüzünden’ demiştiniz. Çolakoğlu o tarihlerde nerelerdeydi?” diye sorması üzerine, bazı tutuksuz sanıkların avukatı Celal Ülgen, özel hayatı ilgilendirdiği gerekçesiyle bu soruya itiraz etti.
Çetin’in, bazı bağlantılar gerekçesiyle bu soruyu sormak zorunda olduğunu ve Çolakoğlu’nun görev yerini öğrenmek istediğini belirtmesinden sonra bazı sanıklar da müdahil avukatlarına sözlü müdahalede bulundu. Müdahil avukatlarınca bu durum, Mahkeme Başkanı Vedat Yılmazabdurrahmanoğlu‘na şikayet edildi.
Yılmazabdurrahmanoğlu da sanık, sanık avukatları ve müdahil avukatlarına sakin olmaları konusunda uyarıda bulundu.
Söz alan Cumhuriyet Savcısı Nuri Ahmet Saraç da sorunun özel hayatı ilgilendirdiğini ve kabul edilmemesi gerektiğini söyledi.
Sanık avukatlarının, ”Bu davayı uzatmak niyetindeler. Çolakoğlu’nun görev yerini Deniz Kuvvetleri Komutanlığına sorsunlar” demesi üzerine söz alan müdahil avukatı Bahri Belen, sanık avukatlarına müdahil avukatlarının yasa tarafından belirlenmiş soru sorma usulünü anlattı.
Bu hatırlatma üzerine oturduğu yerden ”Sizden hukuk mu öğreneceğiz?” diye bağıran sanık Feyyaz Öğütçü’nün avukatı Yağız Ali Dağlı’ya da yanıt veren Belen, ”Evet, bilmediğiniz zaman öğreneceksiniz. Hepimiz 100 yaşına kadar hukuk öğreneceğiz” diye bağırdı.
Kısa süreli tartışmanın ardından savcı Saraç, sanık Gülmen’e, ”Neden böyle bir operasyona siz maruz kaldınız?” diye sordu.
Sanık Gülmen de 7 yıldır istihbarat birimlerinde çalıştığını belirterek, TSK’ya karşı açıkça bir husumet bulunduğunu ve bunun kişisel kanaati olduğunu aktardı.
Gülmen, ”İçimizde maalesef sütü bozuk, gözü yerde dolaşan bazı arkadaşlarımızın varlığından da şüpheliyim. Bu şahısların bu oyuna dahil edilerek figüran olarak kullanıldığı kanaatindeyim. Buna inanıyorum. Sistemden nemalanmayan şahısların kullanıldığına inanıyorum” dedi.
Aydınlık Dergisi’nden kendisiyle ilgili bir haberi mahkeme heyetine sunarak, ”Başkalarının canını acıttığım için bu davada yer aldığıma inanıyorum” diyen Gülmen, tahliyesini talep etti.
15 Haziran 2010
AA