KURŞUN SESİYLE YAPILAN ÇAĞRI
Deniz Yarbay Ali Tatar’ın eylemi, bir intihar değil başkaldırıdır. Kardeşi Sayın Ahmet Tatar, bu tarihsel saptamayı yaptı. Onurlu Türk subayı Ali Tatar’ın şakağına sıktığı kurşunun sesi, önce komutanlarına ve silah arkadaşlarına, ancak daha önemlisi bütün Türkiye halkına bir çağrıydı.
Olağanüstü durumlarda, çağrı böyle yapılır. Arkadaşım, Teyzezadem ve Amcazadem Emcet Olcaytu, o çağrıyı duydu. Orada bir yargılama yapıldığını mı sanıyordunuz? Emcet Olcaytu ile birlikte saygı duruşuna kalkanlar, Ergenekon tertibinin merasim salonunu, milletimizin kahramanlarını selamlama salonuna dönüştürdüler. Olağanüstü durumlarda eylemler de olağanüstüleşir.
GÜLHANE PARKINDAKİ CEVİZ AĞACI BİLE DURUMUN FARKINDA
Yalnız Emcet Olcaytu’lar değil, Tekel işçileri de durumun farkında. Bu kış günü ellerinde ay yıldızlı bayraklarla havuzların içinde eylem yapmalarını başka nasıl açıklayabiliriz?
İçişleri Bakanı ve polis de farkında. Yoksa işçinin üzerine o gaddarca saldırının, o biber gazı sıkma zavallılığının ne âlemi var. “Gülhane parkındaki ceviz ağacı” bile, Nâzım Hikmet’in bıraktığı gibi durmuyor, artık o da durumun farkında. Bunu düzenin içine sıkışıp kalanlar anlayamaz. İsterler ki, her şey sıradan gitsin. Ama öyle olmuyor işte. Alb. Abdülkerim Kırcıların, Dz. Yrb. Ali Tatarların o kurşun seslerinden sonra artık hiçbir şey sıradan olamaz. Olmayacaktır.
BAŞI DİK CUMHURİYET KADINI ÖNÜNDE BAŞLARINIZI ÖNE EĞİN
Dz. Yrb. Ali Tatar’ın çağrısını en önce ve en yürekten duyan, hiç kuşkusuz eşi Sayın Nilüfer Tatar. Yalnız eşi olduğu için değil, başı dik Cumhuriyet kadını olduğu için. Ergenekon tertibini birkaç cümleyle özetledi. Koca koca komutanların, sözüm ona devlet adamlarının, satılmış kalem erbabının, hâkim cübbesi içinde görünen kimilerinin görmemek için gözlerini başka taraflara çevirdikleri gerçeği, iki üç sözcükle haykırdı. Binlerce sayfalık iddianameler, binlerce klasör, hepsi o vicdanlı aydın Nilüfer Tatar’ın sözleri karşısında bir kâğıt yığınıydı. Gerçeklerin ve hukukun çiğnenmesine seyirci kalabilmek için, hukuk devleti safsatalarına sığınanların başları eğiktir o insanın önünde.
Kadınlar, olağanüstü durumlarda birden en öne çıkarlar. Tekel işçilerinin mücadelesinde de öyle. 22 Aralık 2009 akşamı Tekel işçilerinin Ulusal Kanal’da yaptıkları toplantının canlı yayınını izlemeliydiniz. Söyledikleri her söz, bir kurşun gibi beyinlerimize saplandı.
AKP’Yİ DELİĞE HALK SÜPÜRECEK
Onları dinlerken, işte AKP’yi deliğe süpürecek kuvvetin öncü birlikleri dedim.
Hakikati onlardan öğrenmeliyiz. Vicdan onlarda, bilgi ve birikim de onlarda. Tek eksikleri, partileşmemiş olmaları. İşçi Partisi’ni keşfedecekler, keşfediyorlar zaten, bu kesin!
Bugün Türkiye’de AKP iktidarının yıkılmasına ilişkin iki siyaset görülmektedir. Sistemin hâkim güçleri ve onların denetimindeki kimi “ilericiler”, AKP’yi “deliğe süpürme” yetkisinin ABD’ye ait olduğuna inanıyorlar ve ABD’yi ikna çabası içindeler. İşçi Partisi, yeni bir işbirlikçi yönetim oluşturmaya hizmet eden bu siyaseti mahkûm ediyor. AKP’yi deliğe, halk süpürecektir.
YÜKSELEN EMEKÇİ HAREKETİ İLE ULUSAL HAREKETİ BİRLEŞTİRME GÖREVİ
Bugün mesele, yükselen Emekçi Hareketi ile Cumhuriyet mitinglerinde milyonlarca yurttaşı kucaklayan Ulusal Hareketi birleştirmektir. Bunun için, her iki hareketin içinde olan İşçi Partisi’ne büyük görev ve sorumluluk düşüyor.
Atatürkçü kesimler emekçi mücadelesine omuz vermeli. Kemalist Devrim’i artık ancak emekçi hareketini eksen alan bir milli şahlanış tamamlayabilir. Emekçiler de, milletin önderi olma görevini anlamak ve yerine getirmek durumundadırlar. Tekel işçileri burada da örnek. Ellerinde tekmil milleti birleştiren al bayrak, İzmirlisi, Muşlusu, Tokatlısı, Diyarbakırlısı Manisalısı, Bitlislisi, hepsi tek yürek.
Türkiye’yi birleştirecek güç tarih sahnesindedir.
Türkiye’yi bölenler değil, birleştirenler iktidar olacaktır.
2010 yılı iyi bir başlangıç olacak!
Kolay gelsin!