ORGENERAL BAŞBUĞ SERT ÇIKTI: HANİ SUİKAST YAPACAKLARDI, NEDEN TEK SATIR YOK?
‘Böyle rezillik olur mu yeter yahu’
Genelkurmay Başkanı, Habertürk’e konuştu: Aylarca Deniz Kuvvetleri Komutanı’na suikast yazıldı. İşte 5. iddianame çıktı. Tek satır var mı?
‘BUNUN HESABINI KİM VERECEK?’
“Eee, ne oldu? Hani kendi komutanlarına suikast yapacaklardı? Nerede? Aylarca suikast, suikast. Ne oldu? Hesabını kim verecek? Böyle rezillik olur mu? Yeter yahu! Sabrımız taştı diyoruz. İşte bunlar sabrı taşırıyor.”
GENÇ SUBAY RAHATSIZ MI?
“Bakın burası Türk Silahlı Kuvvetleri. Muz cumhuriyeti ordusu değil. Burada disiplin yüzde bin tamdır. Genç subaylar sorunu yoktur. Olmaz da. Geçen ay tüm generalleri topladım. Konuştum. Benden duysunlar.”
‘Balyoz iddiası için biraz sabırlı olun’
‘Askerimin moralini bozanla savaşırım’
“Biz gerekeni yapıyoruz ve yapacağız. Ama bunlar askerimin moralini bozuyor. Askerimin moralini bozan herkesle savaşırım. Yarın Gölcük’e gidiyorum. Moral bozukluğuyla mücadele için.”
Fatih ALTAYLI konuştu
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, içini HABERTÜRK’e döktü: “Ne yazıldı aylarca, Deniz Kuvvetleri Komutanı’na suikast yapılacaktı. Her gün komutana suikast, komutana suikast, komutana suikast. Ne yapmak istiyorlar? ‘Bu denizciler kendi komutanlarına dahi suikast yaparlar’ demeye, herkesi buna inandırmaya çalışmadılar mı? Bence çalıştılar. Peki ne oldu? İşte 5. iddianame çıktı. Suikast girişimiyle ilgili tek satır var mı? Hani suikast yapacaklardı komutanlarına. 5. iddianamede, yani konuyla ilgili iddianamede yok. Bunun hesabını kim verecek?
GENELKURMAY Başkanı İlker Başbuğ ile uzun süredir bir röportaj yapmak istiyorduk. Geçen hafta arayıp hangi gün uygun olduğumuzu sordular. Çarşamba günü üzerinde mutabık kaldık ve dün Murat Bardakçı ile birlikte randevu saati olan 10.30’da Genelkurmay Karargâhı’na gittik. Kapıda Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ve 2. Başkan Orgeneral Aslan Güner karşıladı. Önce çay içip genel konulardan konuştuk. Ardından bir başka odada röportajımızı yaptık. Sonra da birlikte öğle yemeği yedik. Ardından Genelkurmay Karargâhı’nda sergilenen tarihi silahları inceledik. Murat Bardakçı, Genelkurmay Başkanı’nın odasının önündeki bir camekânda muhafaza edilen Kanuni Sultan Süleyman’ın kılıcındaki Farsça yazıları okudu. Hepsi birbirinden değerli tablolara baktık. Saat 10.30’da girdiğimiz Genelkurmay Karargâhı’ndan 15.05’te çıktık.
‘BENCE TEKNİK HATA VAR’
İlker Bey, TSK ile ilgili vahim iddialar gündemde. Bunlar orduya olan güveni yıpratmaya yönelik ve başarılı oluyor. Ancak iddialar da vahim. Cami bombalamaktan tutun da emekliye ayrılmış bir denizaltıda bomba patlatıp çoluk çocuğu öldürerek ülkede kaos ortamı yaratma suçlamaları bile var.
– Camide bomba patlamaya yanıt verdim zaten geçen hafta. Türk Silahlı Kuvvetleri böyle bir şey yapmaz. Bu çatı altındaki kimsenin aklından bile böyle bir şey geçmez. Denizaltıdaki bombalar ise apayrı bir konu. O patlayıcıların nasıl bulunduğunu biliyor musunuz?
Evet, müzedeki gemide bulunmuştu. Galiba bir görevli bulmuştu.
– Bulan, müzede görevli bir emekli astsubay. Bulunan patlayıcı yarım libre TNT ve artı iki burgu patlayıcı. Toplamı 400 gram civarında. Buluyor ve hemen müze müdürüne haber veriyor. O da Kuzey Deniz Saha Komutanlığı’na bildiriyor. Ekipler geliyor. İnceleme yapılıyor, tutanakla belgeleniyor, ardından da yasal prosedür gereği imha ediliyor. Bir teknik hata var mı? Bence var. Keşke Emniyet’e, polise de haber verilseydi diyebilirim. İyi olurdu. Burada söze Aslan Güner girdi ve “Gemilerde bulunan mühimmatın imhasıyla ilgili Deniz Kuvvetleri yetkili olduğu için o çerçevede hareket etmişler” dedi.
İlker Başbuğ devam etti:
– Tutanak tutuluyor ve ardından bunlar imha ediliyor.
‘PATLAYICILAR GÖZDEN KAÇMIŞ’
Peki bu patlayıcılar gemiye nereden gelmiş? Menşei belli mi? Kim koymuş?
– Bunları bilmiyoruz. Kuvvetle muhtemel bunlar zaten denizaltıda bulunan patlayıcılar. Çünkü denizaltılarda patlayıcı bulunur. Çeşitli nedenlerle. Bazen düşmanın eline geçmesin diye denizaltıyı batırmak için. Bazen buradaki kripto cihazları düşmanın eline geçmesin diye. Muhtemelen bunlardan bir bölümü denizaltı hizmetten alınırken bir yerde kalmış olabilir. Bilmiyoruz.
450 gram patlayıcı denizaltıyı batırır mı?
– Batırmaz tabii. Bunlar kalmış olan, gözden kaçmış olan miktar olabilir.
Gemiyi gezen çocukları öldürmek için konmuş olduğu iddia ediliyor.
– Saçmalık.
Patlasa ne olurdu peki?
– Elbette kısmi bir zarar olurdu ama gemiyi batırmazdı. Patladığı bölgeye zarar verirdi. Dışarıya bir etkisi olmazdı.
BİZİ GEÇMİŞE GÖTÜRÜYOR
Deniz Kuvvetleri sürekli gündemde. Ne oluyor orada? Kendi komutanına suikast yapmayı planlayan bir yapı olur mu? Tam burada Orgeneral İlker Başbuğ’un yıllardır bildiğimiz kibar, kontrollü tavrı biraz da olsa bozuluyor. Gözleri parlıyor. Belli ki çok öfkeli. Kontrol ediyor ama zorlukla. Önce bizi biraz geçmişe götürmek istiyor. İnebahtı Savaşı’na giriyor. Bu savaşla Osmanlı’nın Akdeniz‘deki hâkimiyetini kaybetmesini anlatıyor. Sonra Karadeniz’e geliyor. Kazaklar’ın Yeniköy’e kadar gelmesine değiniyor. Büyük devletlerin denizlere hâkim olmasının önemine değiniyor. Denizlere hâkim olamayan devletlerin, hele bizim gibi devletlerin ciddi sıkıntıya gireceğini anlatıyor. Sonra Türk Deniz Kuvvetleri’nin yeterince güçlü olduğunu, bir eksiğinin bulunmadığını, Milgem Projesi ile artık kendi gemilerimizi, kendi tersanelerimizde üretecek hale geldiğimizi ve milli firkateynimizin yapıldığını söylüyor. Deniz Kuvvetleri’nin durum ve gücüyle ilgili endişesi yok. Bunu vurguluyor. Sonra başlıyor anlatmaya:
– Karadeniz’in önemi giderek artıyor. Doğu Akdeniz’inki zaten malum. Son dönemlerde meydana gelen olayları anımsarsanız ne demek istediğimi anlarsınız. Bu yüzden biz Doğu Karadeniz’de de bir üs kurduk biliyorsunuz. Osmanlı’yı konuştuk. Denizler önemli. Karadeniz giderek daha önemli oluyor. Bakın biz bugün bir hata yaparsak bedeli bugün ödenmez. Ama 60 yıl sonra birileri der ki: “Ne vahim hata yapmışlar. Uyumuşlar. Görememişler.” Bugün hata yaparsak faturasını 40 yıl sonra, 60 yıl sonra öderiz. Benim bir kaygım yok. Deniz Kuvvetlerimiz çok güçlü. Modern. Ama son olaylarla Deniz Kuvvetleri’ndeki personelimizin moral durumunda ciddi sıkıntılar, ciddi sorunlar var. Bu konuda büyük endişelerimiz var. Hepsinin komutanı olarak bu beni rahatsız ediyor.
‘KARALAMA KAMPANYASI’
Niye rahatsız oluyorsunuz? Olay yargıda ve suçlamalar kişisel değil mi?
– Kişisel olur mu? Silahlı Kuvvetler’de böyle suçlamalar kişisel olmaz. Kurumsal algılanır. Son dönemde özellikle personelle ilgili adli soruşturmalar açıldı. Bazısı soruşturma, bazısı iddianame hazırlama aşamasında, bazısı mahkemeye intikal etmiş durumda. Bütün bu süreçte Deniz Kuvvetleri üzerinde ciddi bir karalama kampanyası var. Bunlar aşırı maksatlı. Kabul ediyorum, bazıları haber sınırında ama bazıları maksatlı. Karalamaya yönelik.
Maksat ne?
– Bilemem. Bilsem de delili koymadan söyleyemem. Delili olsa da zamanı gelince söylenir.
İntiharlar var.
– Evet var. Bunlar da moralleri bozuyor. İşte pazartesi günü bir intihar olayı daha var. Bugün siz de buna değinmişsiniz. Bir güvenlik zaafına dikkat çekmişsiniz, askeri personelin izlendiğini yazmışsınız. Evet doğru. Bir nevi komplo. Bir internet olayı var. Biz de olayı inceliyoruz. İntihar eden albayımız, bir emekli generalimizin oğlu, (Aslan Güner, intihar eden albayın, emekli Tümgeneral Nedim Erden’in oğlu olduğunu söylüyor), kendisine rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum. Ama biz de bu olayı inceliyoruz. Ama gazeteler sürekli birtakım iddialar, imalar yapıyorlar. Bir kuvvet komutanımızın emir subayı kazada hayatını kaybediyor, buna bile şüphe yükleniyor. Bu moral mi bırakır?
Yine de iddialar vahim değil mi?
– Ne iddiasıymış bunlar. Hadi bakalım iddialara. Ne yazıldı aylarca, Deniz Kuvvetleri Komutanı’na suikast yapılacaktı. Her gün komutana suikast, komutana suikast, komutana suikast. Ne yapmak istiyorlar? “Bu denizciler kendi komutanlarına dahi suikast yaparlar” demeye, herkesi buna inandırmaya çalışmadılar mı? Bence çalıştılar. Peki ne oldu? İşte 5. iddianame çıktı. Okudunuz mu?
‘BUNLAR SABRI TAŞIRIYOR’
Okuduk.
– Suikast girişimiyle ilgili tek satır var mı?
Gördüğümüz kadarıyla yok.
– Ben hepsini gördüm. Yok. Tek bir satır bile yok suikastla ilgili. Eee, ne oldu? Hani bunlar kendi komutanlarına suikast yapacaklardı? Nerede? Aylarca suikast, suikast, suikast. İddianame çıktı işte. Tek satır yok yahu. Tek satır. Ne oldu suikast. Şimdi bana biri bunun yanıtını versin. Hani suikast yapacaklardı komutanlarına. 5. iddianamede, yani konuyla ilgili iddianamede yok. Bunun hesabını kim verecek? Böyle rezillik olur mu? Trabzon’da yaptığım konuşmada açık açık söyledim. İddiayı iyi inceleyin diye. Aylarca suikast diye bağırdılar. Ama şimdi yok. Yokmuş. Eee, ne oldu? Yokmuş. Yeter yahu! Sabrımız taştı diyoruz, siz de soruyorsunuz, “Taşarsa ne olur” diye. Ama işte bunlar sabrı taşırıyor.
Peki şimdi sizi bulmuşken sorayım. Sabır taşarsa arkasındaki anlam ne, ne olur?
– Onu biraz sonra yanıtlayayım.
Peki, bunu daha sonra sorayım ama sonuç olarak TSK ile ilgili iddialar bunlar. Siz bunları soruşturmuyor musunuz kendi içinizde?
– Biz her olayla ilgili soruşturma açıyoruz. Anayasa Mahkemesi kararından sonra elimiz rahatladı. Bir dönem belli konulara giremiyorduk. Şimdi rahatladık. Bütün dosyaları yeniden inceliyoruz. Yetki alanlarımızı, hukuk süreçlerini yeniden ele alıyoruz. Buna göre bazı davalar açılabilir, bazı soruşturmalar yapılabilir. Bazıları zaten yapılıyor, yürüyor, sonuçlanıyor. İşte bir mahkûmiyet ve ihraç kararı çıktı. (Anladığım kadarıyla Erzincan’daki soruşturmayı da bu kapsamda ele almak istiyorlar. Söylenmedi ama böyle bir izlenim edindim diyebilirim. F.A.) Biz gerekeni yapıyoruz ve yapacağız. Ama bakın bütün bunlar benim askerimin moralini bozuyor. Ben askerimin moralini bozan herkesle savaşırım.
‘SORUNUZU KABUL ETMİYORUM’
Peki askerin moralini bozanlarla savaşınız, Başbakan’ın sözünü ettiği paslaşmayı bozar mı? Orgeneral İlker Başbuğ’un bu sorumdan çok hoşlanmadığını ifadesinden hissettim. Ancak yine de yanıtladı.
– Fatih Bey, askerin morali sadece benim sorunum değildir. Bu ülkenin sorunudur. O yüzden bu sorunuzu kabul etmiyorum. Morali bozuk bir ordu, ülkenin sorunudur.
‘TSK, muz cumhuriyeti ordusu değil, disiplin tam’
Planı. Sizin o dönem Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı olduğunuzu hatırlatıp sorumluluğunuz olduğunu öne sürenler var.
– Bakın bu konu yargıda. Sivil yargıda. Savcı bütün dokümantasyonu istemiş. 5000 sayfa kadar. Allah kolaylık versin. İnceleyecekler. Görecekler. 5000 sayfayı incelemek zaman alır herhalde. Sabredin. Göreceksiniz. Ne neymiş göreceksiniz. Biraz sabır.
Yani böyle bir plan yok mu?
– Ben bir şey demiyorum. Sabredin. Göreceksiniz. Belgeler savcılıkta.
Ya ıslak imza meselesi. Son olarak bir kez daha belgedeki imzanın ıslak olduğu ve Albay Dursun Çiçek’e ait olduğu belirlendi Adli Tıp tarafından.
– O belge şimdi bize gelecek. Biz de inceleyeceğiz.
Moraller bozuk diyorsunuz. Olan bitenin personelde rahatsızlık yarattığını söylüyorsunuz. Türkiye’de bana göre komik bir söylem vardır. “Genç subaylar rahatsız” söylemi. Hep konuşulur. Alttan komutanlara yönelik bir baskı olduğu iddia edilir. Var mıdır böyle bir şey? Genç subayların durumu ne? Özellikle son dönemde olup bitenlerden rahatsızlar mı?
– Bakın burası Türk Silahlı Kuvvetleri. Muz cumhuriyeti ordusu değil. Burada disiplin tamdır. Yüzde bin tamdır. Emir komuta zinciri tamdır. Genç subaylar sorunu yoktur. Olmaz da. Geçen ay Silahlı Kuvvetler’deki tüm generalleri topladım. Konuştum. Keşke bütün personeli, teğmenler dahil toplayıp konuşabilecek bir imkânım olsa. Bazı şeyleri benden duymaları, komutanla konuşmaları başka. Ama ne yazık ki, fiziken mümkün değil. Ama yarın Gölcük’e gidiyorum. Neden? Az önce bahsettiğim moral bozukluğuyla mücadele için. Şunu herkes bilsin. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde emir komuta ve disiplin tamdır. İşte benim dönemime bakın. Bir tek ses çıktı mı Silahlı Kuvvetler’den. Bir çıt çıktı mı? Bir demeç var mı benim dışımda? Tek bir çatlak ses oldu mu bu dönemde? Olmadı. Olmaz. Ama şunu da söyleyeyim, bu arkadaşları çok da sıkmasınlar (eliyle sıkma işareti yaparak).
11 Şubat 2010
Habertürk