Süleyman Pehlivan, “Amirallere Suikast” ve “Balyoz” kumpaslarının savcısıydı. Pehlivan, Yargıtay 9. Ceza Dairesi heyetinin oy birliğiyle aldığı kararla FETÖ üyeliğinden 13 yıl 6 ay hapis cezası aldı, şimdi tutuklu. Pehlivan, “Amirallere Suikast” ve “Balyoz” tertibindeki “başarılarından” dolayı örgütün talimatıyla 2011 yılında Yargıtay üyeliğine seçilmişti.
Pehlivan’ın bir başka marifeti daha vardı: “Amirallere Suikast” soruşturmasında hakkında ikinci kez yakalama karara verdiği Yarbay Ali Tatar’ın intiharına yol açmıştı. Ali Tatar’ın kanı, Pehlivan’ın eline bulaşmıştı.
Süleyman Pehlivan, İstanbul’da özel yetkili savcı olarak görev yaptığı 2009 yılında “Amirallere Suikast” soruşturmasını yürüttüğü sırada, Yarbay Ali Tatar’ın gözaltına alınmasına neden olan kişiydi.
Yarbay Tatar, savcıya ifade vermesinin ardından mahkemece tutuklanmış, üst mahkemeye başvurması üzerine 9 gün cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakılmıştı. Tahliyeden sonra savcı Pehlivan’ın itirazıyla hakkında yeniden tutuklama kararı çıkarılan Tatar, 19 Aralık 2009 günü Beylerbeyi’nde kaldığı askeri lojmanda hayatına son vermişti.
“AMİRALLERE SUİKAST”
Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit’in önüne bir dosya konulduğunda tarihler Ağustos 2009’u gösteriyordu. Dosyada “amirallere suikast” yapılacağı iddia ediliyordu.
İstanbul Emniyeti Elektronik Şube Müdürlüğü’ne, 15 Temmuz 2009 günü gönderilen isimsiz ihbar e-postasında bir muhbir, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Deniz Harp Okulu’nda örgütlenmiş bir “karanlık organizasyonu” ihbar ediyordu. O günlerde Fethullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) bütün tertipleri bu tür uydurma bir ihbarla başlıyordu.
Soruşturma sonunda bazı deniz teğmenleri tutuklandı. “Uyuşturucu ve fuhuş çetesi” diye başlayan operasyon önce “Amirallere suikast”a, daha sonra da başka dosyalarla birleştirilerek “Poyrazköy Davası” tertibine dönüştü. Soruşturmanın başındaki savcı Süleyman Pehlivan’dı.
Soruşturmanın polis ayağını ise şu anda Silivri’de tutuklu olan İstanbul TEM Şube Müdürü Yurt Atayün yürütüyordu.
KİMDİ BU YURT ATAYÜN
Eski İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün görevdeyken Ergenekon ve Balyoz kumpaslarının temellerini atan kişiydi. Wikileaks belgelerine göre, Emniyet yetkilileri 2008 yılında 21 Kasım günü Amerikan Büyükelçiliği’nde Ergenekon soruşturmasıyla ilgili bir brifing vermişti. Brifing ekibinin başında Yurt Atayün bulunuyordu.
Atayün, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na Tatar’la ilgili yazdığı 3 sayfalık Tespit Tutanağında şöyle diyordu:
“Yapılan çalışmalarda 29 Haziran 2009 tarihli ihbar mektubunda ‘Ali Tatar Deniz Lisesi ve Harp okullarındaki Alevi ve DHKP-C yapılanmasından sorumludur. Bu faaliyetleri ÇYDD görünümü altında yürütüyorlar. Ali Tatar Hava Kuvvetlerinde ÇYDD faaliyetleri amacıyla Dz. Yzb. Muhammed Cihat Yardımcı’nın kardeşi Hv. Yzb. Cüneyt Kutsal Yardımcı ile birlikte çalışmaktadır. Her nedense Ali Tatar dayısı Hüseyin Tatar’ın DHKP-C nedeniyle tutuklandığını ve amcası oğlu Süleyman’ın Tunceli kırsalında kanlı terör örgütünün eli kanlı silahlı militanı olarak faaliyet gösterirken yakalanıp hapse girdiğini gururla anlatmaktadır’ şeklinde ibarelerine yer almaktadır. İş bu tespit tutanağı tarafımızdan tanzimle birlikte imza altına alınmıştır.” Atayün’ün savcılığa gönderdiği bu tutanaktan sonra Tatar hakkında yeniden yakalama kararı çıkarılmıştı.
AVCI’NIN KİTABINI ‘ÖRGÜT DELİLİ’ YAPMIŞTI
Yurt Atayün, Hanefi Avcı’nın Emniyet içindeki FETÖ’yü anlattığı “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabının Ergenekon davası sanıkları ile örgütsel irtibat olduğunu öne sürmüştü. Atayün, 20 Ekim 2010’da İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na gönderdiği yazıda “Son dönemde ülkemizde faaliyet yürüten yazılı ve görsel bazı yayın organlarında, Hanefi Avcı’nın bahse konu kitabının, iddia olunan Ergenekon Silahlı Terör Örgütü tarafından bir dezenformasyon faaliyeti kapsamında yazdırılmış olabileceğine dair yayınların yapıldığı tespit edilmiş olup; şüpelinin yazmış olduğu ‘Haliçte Yaşayan Simonlar’ isimli kitabının bu kapsamda değerlendirilerek iddia olunan Ergenekon Silahlı Terör Örgütü ile şüpeli arasındaki örgütsel irtibatı ortaya koyacak delillerin toplanması konusunda yapılacak işlemin bildirilmesi husunu arz ederim” ifadelerini kullanmıştı.
ÇETİN DOĞAN’I HEDEF ALMIŞTI
Balyoz davasından tahliye olan eski Birinci Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan da yaptığı savunmalarda hep Atayün’e işaret etmişti.
Doğan savunmasında Atayün tarafından hedef alındığını şu sözlerle anlatmıştı: “Ergenekon davasını kurgulayanların bütün gayretlere rağmen davanın sanığı yapılamadım. Bu gayretler gerek Ergenekon iddianamesinde ve gerekse Balyoz iddianamesine dayanak yapılan TEM Şube Müdürü Yurt Atayün ve arkadaşlarının hazırladığı 516 sayfalık ‘fezlekede’ bu yoldaki gayretler çokça görülüyor.”
“PERİNÇEK’İN KURYESİ” ALİ TATAR
Poyrazköy iddianamesi akıllara zarar bir metindir. İddianameye göre Perinçek’in Silivri’den gönderdiği talimatları, teğmenlere ileten “kurye” Yarbay Ali Tatar’dı!
Ali Tatar, FETÖ’nün özel yetkili savcıları tarafından 5 Aralık 2009 günü gözaltına alındı. Tatar’ın hedef seçilmesinin en önemli nedeni Alevi olmasıydı. Bu yolla ordu içinde görev yapan Alevi kökenli Atatürkçü subayların tasfiyesi amaçlanmıştı.
Ali Tatar hakkında ilk suçlamalar www.dersim.iphox.com adlı internet sitesinde şöyle yazıyordu:
“Yüzbaşı Ali Tatar; Alevi olup, (Sivas’ın Gürün ilçesinin Yuva köyündendir.) Yuva köye yörede PKK’lı yatağı ve anarşist yuvası olarak bilinmektedir. Aynı köyden yakın akrabası Hüseyin Tatar, anne: Elife, baba: Halife, bölücü örgüt üyesi olmaktan sabıkalıdır.”
Yarbay Tatar hakkında tek “delil” buydu.
TATAR TUTUKLANIYOR
Aynı gün Savcı Süleyman Pehlivan, Tatar’ı, “Silahlı terör örgütü üyesi” olduğu gerekçesiyle tutuklanması talebiyle İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk etti. 10. Ağır Ceza’nın nöbetçi hâkimi Davut Bedir, Tatar’ın tutuklanmasına karar verdi.
Balyoz Davası’nda aralarında emekli Orgeneraller Çetin Doğan, Özden Örnek ve İbrahim Fırtına’nın da bulunduğu 102 emekli ve muvazzaf subay hakkında yakalama kararı veren İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin üç yargıcı Davut Bedir, Murat Üründü ve Ali Efendi Peksak’dı. Yakalama kararları oy birliğiyle alınmıştı. Mahkeme Başkanı Davut Bedir’di. O da meslekten ihraç edildi ve tutuklandı.
Yarbay Tatar’ın tutuklanması kararına avukatı İhsan Nuri Tezel itiraz etti. Tezel tahliye talebinde, askeri bir birliğin içinde, Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanlığı’nda, komutanın bilgisi dışında “illegal bir toplantı” yapılmasına imkân olmadığına dikkat çekiyordu. Ayrıca Mayıs 2008’de yapıldığı iddia edilen bu toplantıya Perinçek’in katılması da mümkün değildi. Çünkü Perinçek o tarihte tutukluydu. “Belge”nin sahte olduğu açıktı.
UYDURMA AKRABALAR
29 Haziran 2009 tarihli ihbar mektubunda Ali Tatar’ın “dayısı Hüseyin Tatar ve akrabası Süleyman isimli şahsın PKK’lı olduğu” iddia ediliyordu. Oysa Ali Tatar’ın Hüseyin Tatar isimli bir dayısı veya amcası yoktu. Babasının adı Hüseyin Tatar’dı, o da çoktan vefat etmişti. Süleyman isimli bir akrabası da yoktu.
Savcı Pehlivan Tatar’ın tahliye talebine karşı çıktı. Ancak 11. Ağır Ceza Mahkemesi yargıcı Bülent Akasma, savcı Pehlivan gibi düşünmedi. Tatar’ın tahliyesine karar verdi. Ali Tatar, 16 Aralık 2009 günü Hasdal Askeri Cezaevi’nden tahliye edildi.
PEHLİVAN YENİDEN HAREKETE GEÇİYOR
Ancak Tatar’ın çektiği çile bitmemişti. Savcı Pehlivan, Tatar’ın peşini bırakmayacaktı.
Yarbay Tatar’ın tahliyesinden bir gün sonra, 17 Aralık 2009 günü savcı Süleyman Pehlivan, 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tahliye kararına itiraz etti. Tatar’ın tahliyesine karşı çıktı ve Tatar hakkında “yakalama emri çıkarılmasına” karar verilmesini talep etti.
Özel yetkili İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi 18 Aralık 2009 günü, oy çokluğuyla Tatar’ın yeniden tutuklanmasına karar verdi. Mahkeme üyesi Oktay Açar, karara muhalif kaldı.
ALİ TATAR “ELE GEÇİRİLEMEDİ”
Tahliyesinin üzerinden daha 48 saat geçmemişti. Eşiyle, çocuklarıyla hasret giderememişti. Ruhu evinde kaldı, cansız bedeni “ölü muayene tutanağı” için Adli Tıp morguna kaldırıldı.
Yarbay Tatar’ın cenaze törenine katılan dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Eşref Uğur Yiğit, “Amirallere suikast” yalanına hiçbir zaman inanmadığını söyleyecekti. Tatar’ın cenaze töreninde savcı Pehlivan’a beddua edilecekti.
SON MEKTUP
Ali Tatar, ailesine bıraktığı veda mektubunda şöyle diyordu:
“İçim buruk. Bana bu oyunu oynayanlara ve sahip çıkmayanlara kırgınım. Yaşadıklarımı ikinci defa kaldırmam mümkün değil (…) Hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı gösterilemez. Bu şekilde giderseniz ne yönetecek bir ordu, ne yaşayacak cumhuriyet, bir ülke bulamayacaksınız. Şunu bilin ki, en küçük suçu ve günahı olmayan ben bu yapılan hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa bir nebze ışık olabilmek için hayatıma son veriyorum.
“Sizlerin başını eğecek hiçbir şey yapmadım. Başınızı dik tutun. Ben, bana yapılan bu haksızlık ve hukuksuzluk sonucu o deliğe bir daha girmektense mezara girmeyi tercih ederim. Bu şekilde ölmeyi hiç istemezdim. İnsanın kendi eliyle hayatını sonlandırmasına önce ben karşı çıkardım. Ama kader böyleymiş, hakkınızı helal edin.”
“Hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı gösterilemez. Bu şekilde giderseniz ne yönetecek bir ordu ne yaşayacak Cumhuriyet, bir ülke bulamayacaksınız. Şunu bilin ki, en küçük suçu ve günahı olmayan ben bu yapılan hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa bir nebze ışık olabilmek için hayatıma son veriyorum…”
Deniz Yarbay Ali Tatar’ın, ölümünden saniyelerce önce eşi Nilüfer Tatar’ın eline sıkıştırdığı mektubunda son cümleleri bunlardı.
Yarbay Tatar’ın ölümünü, “haksız suçlamalara dayanamayarak onuru için intihar eden bir subayın trajik sonu” olarak değerlendirmek yanlıştır. Ali Tatar adım adım intihara sürüklenmiş, katledilmiştir. Ali Tatar’ın katilleri yalnızca FETÖ mü? Peki FETÖ’yle işbirliği yapan, onlara yol veren AKP ne olacak? Bu katillerden hesap sorulmadan Tatar’ın ruhu huzur bulmayacaktır.
Ali Tatar’ı özlemle, saygı ve sevgiyle anıyoruz