Ali Tatar Unutulmadı… ‘Daha Koyu Karanlık’

Deniz Yarbay Ali Tatar yapılan haksızlık ve hukuksuzluğa dayanamayarak yaşamına son verdi. Hukuk mücadelesini yürüten yakınları ise aydınlık günleri umutla bekliyor.

“…Sizlerin başını eğecek hiçbir şey yapmadım. Başınızı dik tutun. Ben, bana yapılan bu haksızlık ve hukuksuzluğu kaldıramam. Yaşadığım bu hukuksuzluk sonucu o deliğe bir daha girmektense mezara girmeyi tercih ederim. Bu şekilde ölmeyi hiç istemezdim. İnsanın kendi eliyle hayatını sonlandırmasına önce ben karşı çıkardım. Ama kader böyleymiş, hakkınızı helal edin.”

Tarih: 19 Aralık 2009…

Eski Deniz Kuvvetleri Komutanları emekli oramiraller Metin Ataç ile Eşref Uğur Yiğit’e yönelik suikast girişiminde bulunduğu iddiasıyla ikinci kez gözaltına alınmak istenince Beylerbeyi’ndeki lojman evinde yaşamına son vermeyi seçen Deniz Yarbay Ali Tatar ailesine bu satırlarla veda etmişti. Onun ne kadar haklı olduğu yıllar sonra herkesin yüzüne bir tokat gibi çarptı. Kumpaslara esir düşen Türkiye’de Deniz Yarbay Ali Tatar’ın ölümünün üzerinden tam 7 yıl geçmiş… Koca 7 yıl!.. Tatar ailesi ve sevenleri bugün Ankara’da Ali Tatar’ı bir kez daha büyük bir özlemle anacak. Biz de ailenin ağabeyi Ahmet Tatar’la 7 yılı konuştuk…

-7 koca yıl nasıl geçti?

Parçalı bulutlu bir iklimde yaşıyoruz. Gökyüzü ikide bir kararıp içimizi daraltıyor. Sonra tekrar aydınlanıyor. Hep böyle kalsın derken, tekrar karardığını görüp hüzünleniyoruz. O kadar sık tekrarlanıyor ki bu gel gitler; umutsuzluk bu ülkenin taşına toprağına siniyor. Oysa karanlıklara değil, aydınlıklara yoğunlaşmak zorundayız. Her sabah güneşin mutlaka doğduğunu hatırlayıp umudumuzu hiç kaybetmemeli; gerçeği canlı tutmalıyız. Çünkü olup bitene çoğu zaman engel olamıyoruz. İşte tam hava dönüyor gerçekler ortaya çıkıyor derken, daha koyu bir karanlığa tekrar giriyoruz. Cemaatin ayarını bozduğu adalet mekanizması yine haklı haksız tanımıyor. Hukukun yine rafa kaldırıldığı günler yaşıyoruz. Sadece içeridekilerin değil hepimizin temel hakları tehdit ediliyor. Yine adalete güven ayaklar altında. Çünkü biz çabuk unutuyoruz. Yaşananlara sadece kendi küçük penceremizden bakıyor ve empati yapmıyoruz.

Birlikte yaşamanın temelinin hukuk olduğunu; dayanışmanın toplumsal barışın olmazsa olmazı olduğunu unutuyoruz. Biz tüm bunların unutulduğu 19 Aralık 2009’da yedi yıl önceki karanlığa kurban verdik Alimizi. Karanlığı yırtan bir çığlıktı Ali’den yükselen ses. Fakat karanlığı kalıcı kılmaya çalışan kara cüppeli yarasalara rağmen, hukuk meşalesini yakmayı becerdik o günlerde. Meşalemiz gün geçtikçe parladı, yüreğimizdeki acı ile harlandı, büyüdü. Bütün engellemelere rağmen bu meşaleyi söndürmeden bugüne taşıdık. Bundan sonrası için de onurla taşımaya devam edeceğiz. Adalet arayışımız devam ediyor. Ali ve o dönem kaybettiğimiz canlar adına adalet istiyoruz ve bunun takipçisiyiz. Davamıza sahip çıkıyoruz.

-Ali Tatar hayatta olsa “Amirallere Suikast” davasından yargılanacaktı. FETÖ operasyonlarında Ali Tatar’la ilgili soruşturmayı yürüten savcı Süleyman Pehlivan tutuklandı…

Bu davanın ilk duruşmasında Ali adına oradaydık ve müdahiliz dedik. “Siz kabul etseniz de etmeseniz de; tahta parmaklıkların önünde ya da gerisinde olsak da, fark etmez; biz buradayız” dedik. Bu dava daha sonra Kafes ve Poyrazköy davaları ile birleştirildi. “Poyrazköy Davası” olarak anılmaya başlanan sürece, daha sonra hayatta olsa merhum Türkan Saylan’ın da yargılanacağı ÇEV ve ÇYDD davaları da birleştirildi. İstanbul’da süren bu davanın duruşmalarını elimizden geldiğince bizzat takip ettik. Poyrazköy Davası 2 Ekim 2015’te beraatla sonuçlandı. Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi 83 sanığın beraatına karar verirken, sahte delil üreten, kullanan tüm kamu görevlileri hakkında da suç duyurusunda bulundu.

O günü ne Ali Tatar, ne Türkan Saylan, ne de yargılama sürecinde işini kaybettiği için Somali’ye çalışmak için gidip bir patlamada hayatını kaybeden Başçavuş Saddettin Doğan göremedi. Ama Ali’nin bacısı Hürriyet’in “Ali’nin ruhu burada, bu salonda” diye haykırışını mutlaka duydular. Fotoğraflarda kalan gülen yüzleri mutlaka aydınlandı. Bir kez daha unutulmadıklarını hissedip huzur buldular. Ama başta Ali’nin ve bu karanlık süreçte yaşamlarını kaybeden Murat Özenenalp’in, Cem Çakmak’ın, Kuddusi Okkır’ın, Erhan Göksel’in, Uçkun Geray’ın ve 83 yaşında bu zulümle karşı karşıya kalan İlhan Selçuk’un ruhunun huzur bulması adaletin yerini bulmasıyla olacaktır. Bunun takipçisiyiz…

-FETÖ çatı davasına Ali Tatar’ın kardeşinin ‘katiller’ haykırışı damga vurdu… O an neler düşündünüz?

Halkımızın çoğu cemaatin gerçek yüzünü 15 Temmuz’da gördü. Ancak biz bunları 2009’dan beri anlatmaya çalışıyorduk. 15 Temmuz öncesinde çatı davaya müşteki sıfatıyla dahil olduk, ifade verdik. Bu kararlılıkla Ali Tatar’ın bacısı, bir saat yerinde sabit oturmaktan rahatsız olan, şikâyet eden cemaatçilerin yüzüne “Katiller” diye haykırdı. Bu haykırışın anlamı “Biz buradayız, yaptıklarınızı unutmadık, meydanı boş sanmayın; adil yargılanmanız, ama almanız gereken en yüksek cezalar için takipteyiz” hatırlatmasıydı. Bu yargı sırası bekleyenlere de bir uyarı. Umarım mesajımızı almışlardır. Adalet istiyoruz ve hiç vazgeçmeyeceğiz.

19 Günde Çöken Kumpas

Tatar’ın ölümünün ardından “19 gün sonra” savcılık kayıtlarına satırı satırına şu not düşülecekti: “Dosyada mevcut Emniyet Genel Müdürlüğü İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü’nün 07/01/2010 tarihli raporunda şüpheliler Faruk Akın ve Sinan Efe Noyan’ın kullandıkları ikametgâhta ele geçirilen, üzerinde ‘Alb. Tayfun Duman’dan gelecek fizibiliteye göre Uğur ve Metin Paşa’ya yapılacak operasyonun detay ve tarihlerini Levent Bektaş, Orhan Yücel Albay üzerinden iletecek. Size teslim edilen malzemeleri korunaklı bir yerde tutunuz’ şeklinde yazı bulunan notun şüpheli Ali Tatar’ın eli ürünü olmadığı belirtilmiştir. Soruşturma başlatılmasına esas alınan ihbar mektubuna konu edilen, şüpheli Tatar’ın muvazzaf teğmenler ve askeri öğrencilerin uyuşturucu satışına göz yumduğu, bu suretle uyuşturucu satışını kolaylaştırdığı iddiasını teyit eden delil ve emare bulunmadığı, bu suçla ilgili olarak hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.”

17 Aralık 2016

Aykut Küçükkaya

Cumhuriyet

Scroll to Top