Ali Gideli Üç Yıl Oldu…

Bu yazıyı yaralı bir eş,  anne ve vatanını seven bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak yazıyorum.

Ali’yi kaybedeli üç yıl oldu. Bazı arkadaşlarım zaman ne çabuk geçti diyorlar. Evet zaman su gibi akıyor.  Ama ne acımız diniyor ne de derdimize bir çare bulabiliyoruz.

Acımız hala çok taze. Dün gibi gözlerimin önünden gitmiyor. Bazen bir sıla türküsü, bazen bir dost sohbeti;

Yolda yürürken, araba kullanırken, korktuğumda, hüzünlenip ağladığımda, isyan edip haykırdığımda Ali çıkıp geliyor.

Sonra da sır olup gidiyor.

Biz bunu hak edecek ne yaptık?

Neden ben, kızım ve ailem Ali’siz yaşamaya neden mahkum edildik?

Neden Ali’yi  bizim elimizden aldılar?

Sebep olan sözde savcılar, hakimler, kurumlar şimdi ne yapıyorlar, neredeler? Vicdanları sızlıyor mu? Benim kızıma baktığım gibi çocuklarının yüzüne bakabiliyorlar mı? Eşleri ile gelecek hayalleri kuruyorlar mı? Arkalarında nasıl bir iz bıraktıklarının farkındalar mı? Neden oldukları acıların, gözyaşlarının hesabını halk katında, olmadı hak katında bir gün vermek zorunda kalacaklarını düşünüyorlar mı? 

Bu davanın siyasi bir dava olduğunu, kurgulanmış olduğunu ve hedefte geleceği parlak askerlerin olduğunu hepimiz biliyoruz.,

Bu davanın orduda tasfiye operasyonu olduğunu geç de olsa herkes gördü.

Ali bunu hayattayken öngörmüştü. Tutuklu olduğu dönemde bana yazdığı bir mektubunda; ”Olay bir bütün ve bunun için seçilmişler var. Onlardan biride benim. Beni yaktılar. Ben neymişim de haberim yokmuş. Bana bu iftiraları atanlar belli ki büyük oynuyorlar. Beni tamamen bitirmeyi kafalarına koymuşlar’’. diyordu.

Ali’yi yakanlar nerde, hangi konumdalar? Rahatları yerinde mi?

Soruyorum, bana yanıt verin. Yeni görevlerinizde rahat mısınız? Daha kimlerin ocağına ateş düşürme peşindesiniz?

Ordu kendi içinde ihanete uğradı. Ordunun içine yerleştirilen vatan haini işbirlikçiler(casuslar?) iftiralarla Ali gibi geleceği parlak birçok askerin hayatını kararttılar

Ali gelecekte Deniz Kuvvetleri eğitim öğretim biriminin başına geçebilecek kadar başarılı bir subay olarak gösteriliyordu.  “Amirallere suikast” denilen deli saçması bir suçlamayla karşı karşıya kaldı. Bizimle birlikte, geleceği parlak, okul döneminde son derece başarılı teğmenlerin de aynı suçlamayla hayatları karartıldı, ailelerinin hayalleri yok edildi.

Şu andaki amiraller, generaller neden sessiz? İstedikleri konumlara ulaşmaları çok kolay oldu. Nedeni bu olabilir mi acaba?

Büyükanıt Dolmabahçe’de ne konuştu? Neyin pazarlığı yapıldı? Bir vatandaş olarak ve Ali Tatar’ın eşi olarak merak ediyorum.

Mezara kadar gidecek olan pazarlık neydi? Bunu bilmek istiyorum.

Canilerin tanık olduğu Askerler vatan haini olarak yargılandığı davaları anlamak istiyorum. Biz nasıl bir ülkede yaşıyoruz? Kimlerin oyunları ile karşı karşıyayız?

 Evet, muhatabını cevabını bulamayan sorularımızla üç yıl geçti. Ama ne sormaktan ne de adaleti hukuku aramaktan vazgeçmeyeceğiz. Biz Ali’nin istediği gibi başımız dik, ayaktayız.  Ayakta kalmaya da devam edeceğiz. Son nefesimize kadarda doğrularımızla, ilkelerimizle…

18 Aralık 2012

Nilüfer Tatar

Scroll to Top