Yarbay Ali Tatar’ın Acı Vasiyeti Neydi?

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü.

Hukuk şehidi Ali Tatar da aynen Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk gibi sadece asker değil, öğretmendi.

Deniz Lisesi’nde, Deniz Harp Okulu’nda eğitim uzmanlığı yaptı, nice öğrenciler yetiştirdi.

Bugün Deniz Harp Okulu’nda çok anlamlı, bir o kadar acı bir tören vardı.

Önce 24 Kasım Öğretmenler Günü kutlandı, ardından Ali Tatar anıldı.

Aileye son anda, törene 1 gün kala haber verildi. Eşi Nilüfer Tatar ve kızı Gökçen davet edildi. Ankara’da yaşayan Satı Annenin, ağabey Ahmet Tatar ve abla Hürriyet Ünver’in gitme imkânı bile olamadı.

Herkes şaşkındı. Bu kadar zamandan sonra hangi dağın kurdu ölmüştü de Ali hatırlanmıştı acaba?!.

Davet edenler ne diyecek, daha önemlisi Nilüfer Tatar ne konuşacaktı ki bunca yıldan, bunca acıdan sonra? 

Tüm kırgınlığa, kızgınlığa rağmen gitmemek olmazdı. Ailenin engin gönlü ve tevekkülüyle  Ali’nin yuvası, okulu birleşince Nilüfer Tatar, kızını ve annesini alıp gitti.

Deniz Eğitim, Deniz Harp Okulu, Deniz Lisesi komutanları, 3 ve 4. sınıf öğrencileri oradaydı.

Ali Tatar adına şiir ve kompozisyon yarışması düzenlenmişti. Dereceye giren öğrencilere ödülleri verildi.

Müze salonundaki törenin ardından okul bahçesine çıkıldı, 242 fidan dikildi. Fidanlardan birisine de Ali Tatar adı kondu.

Ama bizim yeniden törene dönmemiz gerekiyor, çünkü gerçekten tarihi anlar yaşandı.

Nilüfer Tatar kürsüye çıktı. Söze, “Ali’nin arkadaşları, komutanlar, askerler” başladı, sitemini şöyle gönderdi:  

“Gecikmeli de olsa, Deniz Kuvvetleri olarak bizi bu anlamlı törene davet ettiğiniz ve Ali’nin adını yaşatma kararınız için çok teşekkür ederim.”

ALİ’NİN EMANETİNİ GETİRDİM

Ardından törene Gökçen ve kendisi için katılmadığını vurguladı, sonra derin bir nefes alıp, şunları söyledi:

“Buraya, Ali’nin bir emanetini sizlere iletmek için geldik. Tam altı yıldır bekleyen bir mesaj bu. Ali altı yıldır sizinle karşılaşmayı bekliyordu. Hasdal’da da bekliyordu, haksız ve hukuksuz bir şekilde ikinci kez tutuklama kararı çıktığında da bekliyordu. Olmadı. Saldırılar kendi üzerinden Denizcilere, dolayısıyla Ordu’yaydı. Ali de bu hukuksuzluğa boyun eğmedi. Kişisel ve mesleki onurunu, yaşamından bile değerli gördüğü için vücut bütünlüğüyle isyan etti. Hepinizi, öğrencilerini ve öğretmenliği çok seviyordu.”

“KUMPAS” DİYEN İLK ALİ OLMUŞ

Ve ardından “Sözü Ali’ye bırakıyorum. Size söyleyecekleri var” diyerek, tarihi bir sırrı, emaneti açıkladı.

Ali Tatar’ın Hasdal Cezaevi’ndeyken, Hakk’a yürümeden 8 gün önce “Sevgili Nilüm”hitabıyla yazdığı, ancak silah arkadaşlarına “vasiyeti” niteliğinde olan şu mektubunu okudu;

“Eğer bana birşey olursa tüm arkadaşlarıma bu mesajımı okumanı istiyorum.

Sevgili dostlarım, silah arkadaşlarım,

Ben bu satırları Hasdal cezaevinde tutuklu olarak zor şartlarda yazıyorum. Ben müthiş bir kumpasın içinde kaldım. Bir plan yapılmış, ben de bu planın bir parçası haline getirilmişim. Şuna bütün kalbinizle inanın ki, arkadaşınız hiçbir yasadışı oluşumun içinde olmadı, himaye etmedi. Bunların hepsi korkunç iftiradır. Bu oynanan oyunun ne kadar büyük ve çirkin olduğunu göstermektedir.

Benden sonra sizler benim bu duruma düşürülmemin hesabını her platformda sorunuz. Sorunuz ki, başka canlar yanmasın. Beni zayıflıkla sakın suçlamayın. Bunları ancak, yaşayan beni anlar. Ben herkes kadar dayanıklı olamadım. Şerefimin, onurumun ayaklar altına alınmasını hazmedemedim.

Hepiniz kendinize iyi bakın ve beni unutmayın, beni hatırlayın.

Tarih bu çirkinlikleri birgün mutlaka yazacak. Ama muhtemelen ben olmayacağım. Hepinizi sevgiyle kucaklıyorum.

Hoşçakalın,sevgiler.

Bizi bu duruma düşürenlerin peşini bırakmayın.Bunlar mutlaka içimizdeler.

Hepimiz “kumpas” diyen ilk ismin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan olduğunu zannediyorduk, değil mi? Oysa bakın, ilk teşhisi yıllar önce o koymuş!..

ASLOLAN VASİYETİNİN YERİNE GETİRİLMESİDİR

Bir çift sözüm var:

Evet Deniz Kuvvetleri, Komutan Oramiral Bülent Bostanoğlu bir kez daha farkını gösterdi. Kumpas şehitleri Murat Özenalp ve Cem Aziz Çakmak’a sahip çıkıldığı gibi, Ali Tatar’a da sahip çıkıldı.

İyi de niye bu kadar geç?

Poyrazköy davası beraatle sonuçlandı. Yani Ali Tatar da beraat etti. Savcı, kararı temyize götürmedi ve beraat geçen hafta itibarıyla kesinleşti.

Herhalde bundan.

Gönül isterdi ki, en azından gönüllerde beraat ettiği çok önceden gösterilebilseydi. 

Son mektubunda, “Hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı gösterilemez” dememiş miydi?

Beraat için o hukuksuzluğun olmayan hukuku mu beklenmeliydi?

Böyle törenler, anmalar, hatırlanmalar güzeldir elbet. İade-i itibardır.

Ama aslolan bugün açıklanan mektubundaki vasiyetinin yerine getirilmesidir.

Kumpasın hesabının her platformda sorulmasıdır… Onları bu duruma düşürenlerin peşinin bırakılmamasıdır… Ve “içerdekilerin” bulunup, adalete teslim edilmesidir.

İşte o zaman Ali Tatar gerçekten unutulmamış olur, ruhu huzur bulur. 

Bir de; Ali Tatar’a, Murat Özenalp’e, Cem Aziz Çakmak’a “şehitlik” unvanı verilmesi için daha ne bekleniyor sahi?!.

24 Kasım 2015

Müyesser Yıldız

Odatv.com

Scroll to Top