“Edep Ya Hu!”

“Oramirallere suikast soruşturması” kapsamında bir süre tutuklu kalan Deniz Yarbay Ali Tatar, yaşadığı durumu kaldıramamış ve Aralık 2009’da intihar etmişti. Fakat intihar ettikten sonra bile yandaş medya onunla ilgili iddiaları ve karalamaları gündeme getirmeye devam etti.

Bu duruma isyan eden Ali Tatar’ın ağabeyi Ahmet Tatar, merhum kardeşi adına açılan www.yarbayalitatar.com adlı internet sitesinde bir mektup kaleme aldı. Mektubu yorumsuz olarak veriyoruz:

Nisan ayından bu yana merhum kardeşim Dz.Yb.Ali Tatar’ı toplum gözünde itibarsızlaştırmaya yönelik haberler yayınlayan Star’ın, Zaman’ın, Samanyolu’nun “Kara Yazıcılarına” açık mektup

Kardeşimi yaklaşık bir yıl yedi ay önce 2009 Aralığında kaybettik.

Acısı ,anıları hala çok taze.

Hala kanı elimizden, acısı yüreğimizden hiç gitmiyor. Hemen her şey bize onu hatırlatıyor. Hemen her olayda onun boşluğu ile karşılaşıyoruz. Ne yokluğuna alışabiliyoruz ne de öldüğüne inanasımız geliyor.

Fakat onun yokluğunda onun acısıyla yaşamaya alışıyoruz. Bunu gündelik yaşamımızın bir parçası olarak kabul ettik. İnsan olanın başına gelenlerle sınandığını, olanı biteni bağrına basıp, göz yaşlarını dost olandan gayrisine göstermemek gerektiğini öğreniyoruz. Zalime, haksıza karşı, eldeki tek silah olan hukukla karşı koymaya çalışıyoruz. Ama gel gör ki hikayedeki gibi itleri salanlar taşları da bir bir bağlıyorlar. Yolumuzu kesmek için kanun üstüne kanun çıkıyor. Dahası dün mazluma saplanan Mervan bıçağı, bugün zamane kara cübbeli yezitlerinin elinde, dehşet saçmaya devam ediyor.

Öyle ki, bunların hiçbir etik değer, ya da kutsalları yok.

Yok. Objektif olarak yok.

Kendilerine sorulursa kutsallar ve vicdan konusunda mangalda kül bırakmıyorlar. Ancak gören göz, bunların canavarlıklarını, vicdansızlıklarını, zalimliklerini ve daha da ötesinde, kendilerini düşürdükleri zavallılık ve sefaletlerini görüyor. Sefalet diyorum zira, ağa babalarının dolduruşu ve kışkırtmaları ile gerçekleri, ellerindeki paçavralarla, kara yazılarla kapatabileceklerini sanıyorlar.

Öyle ya, devir o devir, devran bu devran.

Ama bilmeliler ki biz bunlara karşı afsunluyuz. İlk değildir bize kalkan hançer, ilk değil bizim zalim ile cengimiz. İlk değil kanımızın akması. Hatta der ki dede babalar “ Canından pak eder bizi pirimiz, mundar ölmek değil huyumuz bizim” Yani bir damlada olsa, akacaksa, illa akacak kanımız.

Biz bir can verdik bu vatana. Biz canımızı şehit verdik hukuk yoluna, adalet yoluna.

Canımız yaktı kendini karanlığa karşı. Ebediyen bizi yakma pahasına.

Bu onurlu karşı duruş, zalimler cenahını öyle sarstı ki, hala kinleri bitmiyor. Ali’nin ardından Ali’ye saldırmaya devam ediyorlar. Çünkü Ali, inançları düşünceleri ne olursa olsun bu toplumun vicdan sahibi her bireyinin yüreğine işledi. Toplumsal vicdanın mihenk taşlarından biri haline geldi.

İşte bu nedenle, suçluluk telaşında olanlar ellerindeki bütün imkanlarla, adeta silah olarak kullandıkları paçavralarıyla, her türden medyalarıyla, yalan ve iftirayla onun manevi şahsiyetini karalamaya çalışıyorlar. Hakkında yapılan hiçbir suçlama ispat edilemediği gibi, hepsinin iftiradan ibaret olduğu ardından gelen soruşturmalarla, raporlarla ortaya çıkmışken; kendilerine sızdırılan sözde bir takım belgelerden cımbızladıklarıyla Alimizin ardından şüpheler yaratmaya çabalıyorlar.

Bunlara göre:” silah üzerinde parmak izi yok, avuç içinde barut izi yok, dolayısıyla silahını kendisi ateşlemedi, onu başkası vurdu, hatta katiline karşı mücadele etti. Çünkü o Ergenekon’un kilit noktasında ve herkesi tanıyan kişi. Bu nedenle susturuldu.”(*)

Aman Allahım neymiş bizim Alimiz. Dirisinden daha fazla korku salmaya devam ediyor hala. Bunları söyleyip yazanların adamlığına azıcık inansak, kendi kendimizden şüphe edeceğiz. Sanki olayın en yakın tanıkları biz değiliz. Sanki olup biteni biz yaşamadık.

Behey zalimler, behey zavallılar,

Olayın ardından ayrım gözetmeksizin bütün basın kuruluşlarının konuşma isteklerini cevaplandırdık. Olay anını öncesiyle, sonrasıyla bütün yaşadıklarımızı anlattık. Sorulan bütün sorulara samimiyetle cevap verdik. Kendileri de bunları inkar edemezler. Aynı şekilde gerek olayın sıcaklığı devam ederken, gerekse de daha sonra defalarca savcıların sorularını bütün aile bireyleri ayrı ayrı cevaplandırdık.

Demek ki hepimiz sözleşip yalan söyledik. Hepimiz sözleşip, Ergenekoncularla el ele verip, kendi kardeşimizi susturduk; katline ferman eyleyip, kavil kıldık.

Bre Yusufun kibirli kardeşleri! Bre Yakubu ağlatanlar! Bre sahibinin sesi zalimler!

Bizi kendiniz sanmayın. Bizi kendinizle karıştırmayın. Biz adam eti yemeyiz. Kendi etimizi hiç yemeyiz.

Azıcık insanlıktan nasibini almış hiç kimse bir merhumun ardından bu derece saygısızlık yapmaz. Azıcık vicdan sahibi bir insan, yüreği yangın yerine dönmüş bir ailenin acıları ile böyle oynamaz. Siz cenazeler ardından helallik verirken cemaati kandırıyorsunuz da, kimi kandıramayacağınızı hiç düşünmüyor musunuz?

Belli ki, yüreğiniz soğumayacak ve kininiz bitmeyecek. Gelin yaptığınızdan vazgeçin. Gelin hepimize birer kurşun sıkın olup bitsin. İnanın bir damla kanımız akmayacak. Ama bu kara yazılarınızla büyük vebal aldığınızı bilin.

Evet, anlıyoruz, devir yine sizin devriniz. Hep olduğu gibi bizim yine kolumuz kısa. Gözümüze sokar gibi “Yalancı Pehlivan’lar” özel olarak ödüllendirilip Ankara’nın tepelerinde korumaya alınıyor ve yine bize “Kalsın benim davam divana kalsın” demek düşüyor.

Olsun.

Biz beklemeye yüzyıllardır alıştık. Yine dimdik beklemeye, sabırla, tevekkülle beklemeye devam ederiz. Zaten zalimi çıldırtan,kudurtan da bu.

Ama inancımız tam. Biz biliyoruz.

En sonunda hak kazanacak, hukuk kazanacak, insanlık kazanacak,

Biz kazanacağız.

Siz tarihin çöp kutlarında kendinize yer ayarlamaya bakın.

05 Ağustos 2011

Odatv.com

Scroll to Top