Sevgili Ali,
Sen gideli iki yıl geçti. Seni çok özlüyoruz.
Yokluğun boşluk değil. İçimizde canlı bir yara. Hala kanıyor, hala derinden sızlıyor. Ve biz kanlı gözyaşlarımızı içimize akıtmaya devam ediyoruz. Kimi zaman yokluğundan mestane gördüğümüzü sen sanıyoruz. İki yıldır hicranla demleniyoruz. Sesimizin eriştiği her köşeye adalet diye, hukuk diye senin adını haykırıyoruz. Haksızlığa uğrayanın, hukuksuzlukla uğraşanın dostu olmaya koşuyoruz. Ama yetişmek ne mümkün. Haksızlık hukuksuzluk her yerde kol geziyor.
Sen den sonra zalim daha da pervasızlaştı Ali.
Kendilerinden olmayan herkese, bütün muhaliflere saldırıyor. Bütün kutsal değerleri kullanarak, hiçbir insani değer gözetmeden, saldırıyorlar.. Amaçları için her şeyi mubah sayıyorlar.
Senden sonra zaten sayıları az olan, seslerini zor duyuran gerçek gazeteciler üzerinde daha büyük bir baskı kurdular. Birçoğunu hapishanelere tıkarken bir kısmını gazetelerinden televizyonlarından kovdurdular. Yerinde kalanlar artık sahibinin sesi oldu. Görmüyorlar, duymuyorlar, konuşamıyorlar, korkuyorlar. Bir işaretle insanları medyada idam etmekten çekinmiyorlar. “Dokunan yanıyor” söz dinleyen nemalanıyor. Gün gazeteciliğin tartıya, teraziye konduğu gün oldu.
Onlarca suçsuz günahsız insan uyduruk gerekçelerle zindanlara dolduruluyor. Analar, babalar, eşler, çocuklar sevdiklerine hasret. Bebekler babalarını tanıyamadan büyüyor.
Yüzlerce insan tiyatroya çevrilen özel yetkili mahkemelerde yargılanmaya devam ediyor. Sözde gizli tanık, Muhbirler aracılığı ile insanların haysiyetlerine şereflerine en ağır saldırılar yöneltiliyor. Savunmalar dinlenmiyor. Ortaya çıkarılan yalanlar sahtekarlıklar görmezden geliniyor. İnsanlar Silivri’nin Hasdal’ın dipsiz koyularında seslerini duyurmaya çalışıyor.
Binyıllık tarihe sahip koca Türk Ordusu itibarsızlaştırıldı. Basiretsiz insanlar elinde” kağıttan kaplana” dönüştürüldü. Artık düşüncelerine değer verilmeyen, kendisi ile ilgili konularda bile danışılmayan; Fakat bir yandan da komşulara karşı emperyalist bir savaşın içine sokulmaya çalışılan bir kurum haline geldi. Baş eğdirildi. Ama saygıdan dolayı bir selam veriş değil bu. Yıllardır çekilmek istenen bir fotoğraf bir sahne tertiplenip çekildi. Biz buna rağmen vatanseverliğinden asla vazgeçmeyen silah arkadaşlarının hala çoğunluk olduğunu biliyoruz. İsyanınla, başkaldırınla, teslim olmayı reddedişinle bu vatanseverlerin mihenk taşı olduğunu, onların direniş sembolü olduğunu biliyoruz.
Bundan gurur duyuyoruz. Başımız hep dik. Seni onur tacı olarak başımızın üstünde taşıyoruz. Zaman akıyor biryandan çocuklar büyüyor, biryandan hayatla olan yaşama kavgamız bıraktığın yerde devam ediyor. Burukta olsak konuşmaya, ağız dolusu olmasa da gülmeye devam ediyoruz. Ama gel gör ki yürek söz dinlemiyor. Acılarımız dinmiyor.
Ne zaman, sana bu haksızlığı hukuksuzluğu reva görüp, seni bu noktaya itenler hukuk önünde hesap verirlerse; ne zaman bu ülkede hukuk siyasetin oyuncağı olmaktan kurtulup evrensel kurallara göre çalışmaya başlarsa ve ne zaman bu ülkede hukuk arayanlar Kerbela çöllerine yönlendirilmese, işte o zaman bizim de acılarımız hafifleyecek. Fakat sana özlemimiz hiç bitmeyecek.
Rahat uyu Ali. Aziz hatıran ve Onurlu duruşun önünde saygıyla eğiliyoruz.
17 Aralık 2011
Ankara