Kurulan tezgah sonucu, komutanlarına suikastle suçlanmayı onuruna yediremeyip intihar eden, ardından imzasının taklit edildiği belgenin sahte olduğu ortaya çıkan Deniz Yarbay Ali Tatar ölümünün ikinci yılında anıldı.
Tatar için dün sabah saatlerinde Karşıyaka Mezarlığı’nda anma töreni düzenlendi. Ardından ‘Sivas Gürün Yuva Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nde düzenlenen törene, Tatar’ın ağabeyi Ahmet Tatar, eşi ve çocukları, akrabaları ile sevenleri katıldı. Yarbay Tatar için Kur’an-ı Kerim okunmasının ardından gruba “Can aşı” dağıtıldı.
Ses Vermesi Gerekenlerden Ses Yok
Daha sonra kısa bir konuşma yapan Ağabey Tatar, “Eğer ses vermesi gerekenler, eğer sesini çıkarması gereken o büyük kalabalık, sessiz çoğunluk, gerçekten ses verebilmiş olsaydı; Ali’nin belki bu sesi çıkarmasına gerek kalmayabilirdi” dedi. Tatar şöyle devam etti: “Bir ülkede hukuk eğer hukuk gibi uygulanmıyorsa hiç kimse güvende olamaz. O güveni sağlamanın tek yolu ise el birliğiyle hukuka sahip çıkmak, bu ülkede hukuku üstün kılmak. Bugün Türkiye’de hukuku uygulama durumunda olan insanlar, sanık olarak bildikleri, zanlı olarak bildikleri, zanlı olarak gösterdikleri insanları cezalandırmak için çırpınıyorlar. Bunlar başka bir davanın adamları. Bu davanın adamları, benim kardeşimin elimizden uçup gitmesine sebep oldular. Başka canların da uçup gitmesine sebep olabilirler. İşte zindanlarda insanları çürütüyorlar. Çürüttükleri yetmiyormuş gibi daha fazla eziyet görmeleri, daha fazla zulüm görmeleri için adeta çırpınıyorlar. Ben bunlara onun için hukuk insanı, hukuk adamı demiyorum. Bunlar başka bir şeyin adamları. Bunlar, artık sözüm söylemeye dilim varmıyor, ama cellatlığa soyunmuş adamlar. Ama bilsinler ki her dönem gibi bu dönem de geçecek. Hukuk bir şekilde hakim olacak ve bizim elimiz onların yakalarında olacak. Her iki cihanda onlar cezalandırılacaktır”
Kardeşe “Acı” Mektup
Ağabey Ahmet Tatar, www.yarbayalitatar.com adlı örütbağ yayınında kardeşine bir mektup yazdı.
O mektubun tamamını yayınlıyoruz:
*****
Sevgili Ali,
Sen gideli iki yıl geçti. Seni çok özlüyoruz.
Yokluğun boşluk değil. İçimizde canlı bir yara. Hala kanıyor, hala derinden sızlıyor. Ve biz kanlı gözyaşlarımızı içimize akıtmaya devam ediyoruz. Kimi zaman yokluğundan mestane gördüğümüzü sen sanıyoruz. İki yıldır hicranla demleniyoruz. Sesimizin eriştiği her köşeye adalet diye, hukuk diye senin adını haykırıyoruz. Haksızlığa uğrayanın, hukuksuzlukla uğraşanın dostu olmaya koşuyoruz. Ama yetişmek ne mümkün. Haksızlık hukuksuzluk her yerde kol geziyor.
Senden sonra zalim daha da pervasızlaştı Ali.
Kendilerinden olmayan herkese, bütün muhaliflere saldırıyor. Bütün kutsal değerleri kullanarak, hiçbir insani değer gözetmeden, saldırıyorlar.. Amaçları için her şeyi mubah sayıyorlar.
Senden sonra zaten sayıları az olan, seslerini zor duyuran gerçek gazeteciler üzerinde daha büyük bir baskı kurdular. Birçoğunu hapishanelere tıkarken bir kısmını gazetelerinden televizyonlarından kovdurdular. Yerinde kalanlar artık sahibinin sesi oldu. Görmüyorlar, duymuyorlar, konuşamıyorlar, korkuyorlar. Bir işaretle insanları medyada idam etmekten çekinmiyorlar. “Dokunan yanıyor” söz dinleyen nemalanıyor. Gün gazeteciliğin tartıya, teraziye konduğu gün oldu.
Onlarca suçsuz günahsız insan uyduruk gerekçelerle zindanlara dolduruluyor. Analar, babalar, eşler, çocuklar sevdiklerine hasret. Bebekler babalarını tanıyamadan büyüyor.
Yüzlerce insan tiyatroya çevrilen özel yetkili mahkemelerde yargılanmaya devam ediyor. Sözde gizli tanık, Muhbirler aracılığı ile insanların haysiyetlerine şereflerine en ağır saldırılar yöneltiliyor. Savunmalar dinlenmiyor. Ortaya çıkarılan yalanlar sahtekarlıklar görmezden geliniyor. İnsanlar Silivri’nin Hasdal’ın dipsiz koyularında seslerini duyurmaya çalışıyor.
Binyıllık tarihe sahip koca Türk Ordusu itibarsızlaştırıldı. Basiretsiz insanlar elinde ”kağıttan kaplana” dönüştürüldü. Artık düşüncelerine değer verilmeyen, kendisi ile ilgili konularda bile danışılmayan; Fakat bir yandan da komşulara karşı emperyalist bir savaşın içine sokulmaya çalışılan bir kurum haline geldi. Baş eğdirildi. Ama saygıdan dolayı bir selam veriş değil bu. Yıllardır çekilmek istenen bir fotoğraf bir sahne tertiplenip çekildi. Biz buna rağmen vatanseverliğinden asla vazgeçmeyen silah arkadaşlarının hala çoğunluk olduğunu biliyoruz. İsyanınla, başkaldırınla, teslim olmayı reddedişinle bu vatanseverlerin mihenk taşı olduğunu, onların direniş sembolü olduğunu biliyoruz.
Bundan gurur duyuyoruz. Başımız hep dik. Seni onur tacı olarak başımızın üstünde taşıyoruz. Zaman akıyor bir yandan çocuklar büyüyor, biryandan hayatla olan yaşama kavgamız bıraktığın yerde devam ediyor. Buruk da olsak konuşmaya, ağız dolusu olmasa da gülmeye devam ediyoruz. Ama gel gör ki yürek söz dinlemiyor. Acılarımız dinmiyor.
Ne zaman, sana bu haksızlığı hukuksuzluğu reva görüp, seni bu noktaya itenler hukuk önünde hesap verirlerse; ne zaman bu ülkede hukuk siyasetin oyuncağı olmaktan kurtulup evrensel kurallara göre çalışmaya başlarsa ve ne zaman bu ülkede hukuk arayanlar Kerbela çöllerine yönlendirilmese, işte o zaman bizim de acılarımız hafifleyecek. Fakat sana özlemimiz hiç bitmeyecek.
Rahat uyu Ali. Aziz hatıran ve Onurlu duruşun önünde saygıyla eğiliyoruz.
19 Aralık 2011
askerhaber.com