TBMM İNSAN HAKLARI
İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANLIĞINA
ANKARA
KONU: Merhum Deniz Yarbay Ali TATAR’ın sorgulanması, tutuklanıp serbest bırakılması ve tekrar tutuklanması sürecinde yaşadığımız insan hakları ihlalleri h.k.
Değerli Komisyon Üyeleri,
Bu başvuruyu şahsım ve kardeşim merhum Ali Tatar’ın başta eşi ve kızı olmak üzere tüm aile fertleri adına yapmaktayım.
Kardeşim Ali Tatar 05.12.2009 cumartesi günü zanlı sıfatı ile ifade vermek üzere İstanbul Beşiktaş adliyesine çağırılmış ve kendisi o gün itibariyle avukatı ile birlikte adliyede hazır bulunmuştur. Kardeşim Cumhuriyet Savcısı Süleyman Pehlivan tarafından sorgulandıktan sonra yanında bir teğmen ile birlikte tutuklama talebi ile nöbetçi mahkemeye sevk edilmiş ve Hakim 39505 (TC İstanbul 10.Ağır Ceza Mahkemesi) tarafından;
“Silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işledikleri hususunda kuvvetli suç şüphelerinin varlığını gösteren olguların bulunması,şüpheliler hakkında adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı, delillerin henüz tam olarak toplanmamış olması ve üzerlerine atılı suçun CMK 100. maddede yazılan suçlardan bulunması göz önüne alınarak CMK’nun 100. ve devam maddeleri gereğince tutuklanmalarına”
karar verilerek Hasdal Askeri Cezaevine sevk edilmiştir. Tutuklamaya yapmış olduğumuz itiraz, 09.12.2008 tarihinde mahkemece “kararda isabetsizlik görülmediği” gerekçesi ile reddedilmiştir. Avukatımız 14.12.2009 tarihinde itirazını tekrar etmiş; fakat bu kez kardeşimin tutuklanmasına en ciddi delillerden biri olarak ileri sürülen “Toplantı kararları – Mayıs” ve “Eruygur” isimli delillerdeki maddi hatayı ortaya koymuştur.
Bu delil belgede, kardeşimin Ergenekon Davası sanıkları Şener Eruygur ve Doğu Perinçek’in katılımı ile yapılan Mayıs 2008 deki toplantıya iştirak ettiği iddia edilmektedir. Kardeşim bu kişileri hiçbir şekilde tanımadığı gibi ayrıca Doğu Perinçek bu tarihten 2 ay önce Mart ayında tutuklanmıştır. Yani kardeşim tanımadığı kişilerle uydurma bir toplantıya katılmakla suçlanmaktadır.
İtiraz dilekçesi, bu husus hariç önceki dilekçe ile aynıdır. Bu maddi hatayı avukatımız (Kendisi bekleyerek) bizzat Savcı Süleyman Pehlivan’a sözlü olarak ta iletmiştir, ve kendisinden tekrar inceleyeceğine dair bilgi alınmıştır. Nitekim Savcının mütalaa ve sevki sonucunda üst mahkeme kardeşimi bu itiraz üzerine “Dosya kapsamı ve mevcut delil durumu göz önüne alınarak” ve “Dosya üzerinde C.Savcısının kısmen talebine uygun itirazı kabil olmak üzere…” tahliye etmiştir. Bu noktada Savcı Süleyman Pehlivan’ın bu kadar bariz bir ayrıntıyı görememiş olmasını dikkatlerinize sunmak istiyorum. Zira kendileri daha başından itibaren adı geçen kişilerle ilgili soruşturmaların içinde yer almıştır ve duruma herkesten daha fazla vakıftır.
On bir günlük tutukluluk sonunda 16.12.2009 da tahliye olan kardeşim için, adeta alay edercesine iki gün sonra 18.12.2009 tarihinde savcının itirazı ile tekrar tutuklama kararı çıkarılmış bu durumu onur meselesi haline getiren kardeşim 19 Aralık sabahı evinde hayatına son vermiştir.
Yüreğimize büyük bir acı bırakarak ebediyete intikal eden kardeşim, bu süreçte büyük bir hukuksuzluğun kurbanı olmuş; hukuk ve temel insan hakları hiçe sayılarak adım adım bu talihsiz sona doğru itilmiştir.
Bu süreçte açık olarak ihlal edilen temel insan haklarını şu şekilde sıralayabiliriz:
Madde 1- Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.
Madde 5- Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez.
Her insanın olduğu gibi kardeşimin de kişisel onuruna saygı beklemesi en doğal hakkıdır. Bu noktada askerlikte meslek onurunun diğer mesleklere göre önemli bir ayrılığı olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bütün dünyada askerlik mesleğinin motivasyon temelini onur ve gurur oluşturur. Zira her devlet, her millet askerinden yüksek sadakat ve gereğinde vatanı için canını feda edebilecek motivasyon bekler.
Bu anlamda, muhakkak ki diğer tüm meslekler için çok önemli olan mesleki onur kavramı, bir tek askerlikte gereğinde ölümle sınanmak gibi bir ayrıcalığa sahiptir. Dolayısıyla olup biten karşısında kardeşimin bir asker olarak, gerek üzerine atılan asılsız “adi” suçlamalar, gerekse de ortada hiçbir somut delil yokken tutukluluk gibi ağır bir uygulama ile iki kez karşı karşıya kalması sonucunda yaşadığı hayal kırıklığını ve travmayı anlamanızı / değerlendirmenizi bekliyorum.
Bu süreçte yargı erkini elinde bulunduran ve adil olmak mecburiyetinde olan savcı ve hakimler, karşılarındakinin insan olduğunu tamamen gözardı edip, asgari insani hassasiyeti kardeşimden esirgemişlerdir. Zira kardeşime arka arkaya şok yaşatılmıştır. Önce hukuksuz bir tutuklama, ardından umudunun kırıldığı anlarda büyük bir sevinç şoku ve daha bu sevincini ailesi ile paylaşma kutlama noktasında iken tekrar bir tutuklanma şoku ile karşı karşıya bırakılmıştır. Yani kara kışta adeta ateş ve buzla sınanan kardeşim maalesef buna dayanamayıp kırılmıştır. Bunun adı gaddarlıktır, zalimliktir.
Ben vicdan sahibi her insana soruyorum; uygulanabilecek,izlenebilecek tek ve yegane yol bu mudur ve bu uygulama rutin bir uygulama mıdır?
Madde 7- Herkes yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin yasanın korunmasından eşit olarak yararlanma hakkına sahiptir. Herkesin bu Bildirgeye aykırı her türlü ayrım gözetici işleme karşı ve böyle işlemler için yapılacak her türlü kışkırtmaya karşı eşit korunma hakkı vardır.
Madde 9- Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez.
Değerli Komisyon Üyeleri,
Kardeşim Ali Tatar’ın tutuklanması sürecinde ekte sunduğum savcı ve hakim sorgularını incelemenizi istirham ediyorum. Bu süreçte kardeşimin hiçbir biçimde evinin ofisinin aranmadığını, bilgisayar kayıtlarına el konularak incelenmediğini, delil olarak sorguda ortaya konulan hiçbir belgenin kardeşimin kaleminden çıkmadığını, hiçbir belgede imzasının bulunmadığını, bu belgelerin hiç birinin kardeşimin elektronik postası yada matbu postası / kargosu olmadığını, belgelerde adı geçen kişilerden sadece öğretmen iki mesai arkadaşını tanıdığını diğer kişileri tanımadığını, bu kişilerden herhangi birinin de kardeşimi tanıdığına yönelik bir ifadesinin bulunmadığı gibi özellikle referans olduğu iddia edilen hiçbir kişinin çağırılarak sorgulanmadığını, diğer yandan ortaya konulan belgelerin bazılarında kardeşimin “izlenen kişi” olarak mağdur pozisyonunda olduğunu, esas önemlisi ise bu soruşturmanın temeli mevcut Deniz Kuvvetleri komutanı ile selefine suikast planlamak olduğu halde bu yönde tek bir soruya muhatap olmadığını göreceksiniz.
Peki o zaman bu tutuklamanın adil olduğuna bizi kim inandıracak? Kamu vicdanına, insan haklarına bu yapılanlar nasıl uydurulacak? Bu keyfiyet hangi kanuna dayandırılacak? Zira tutuklama kararında CMK 100. Maddeye atıfta bulunulmaktadır. Bu madde incelenirse hangi hallerde ve en son tedbir olarak tutukluluğa nasıl karar verileceği açıkça belirtilmiş olmasına rağmen ve elde objektif ölçütlerde hiçbir sarih kanıt yokken, bütün koşullar, hangi vicdanla benim kardeşimin aleyhine değerlendirilmiştir? Birilerinin çıkıp bunu bizlere açıklaması gerekmiyor mu?
Hayatında sigara içmemiş olan Kardeşim bu sorgulamalar sırasındaki uyuşturucu sorularına muhatap olmuş ve daha sonra bunun basına servis edilmesi ile vefatından sonra bir gazete tarafından “Uyuşturucu lideri” ilan edilmiş kemikleri bir kez daha sızlatılmış, acımız katmerlendirilmiştir. Peki 11 günlük bir tutukluluk süresinde savcılık neden kardeşime bir test yapılmasını talep etmemiştir? Yada yapılan otopsi sonucunu inceleme gereği hissetmiş midir? Bu, bir insanın adil yargılanma hakkının, temize çıkma hakkının çiğnenmesi anlamına gelmez mi?
Değerli Komisyon Üyeleri,
Ben, yüreği yangın yerine çevrilmiş, acılı ailem adına tümünüze sesleniyorum ve bizi anlamanızı rica ediyorum. Çünkü ne kadar faklılıklarımız olursa olsun, hukukun, temel insan haklarının seni beni, sağı solu olmaz. Bu kavramlar tüm insanlığın ortak değerleridir. Bunların her insana adil uygulanmasını gözetmek hepimizin insani sorumluluğudur. Çünkü bu kavramlar hayatımızın herhangi bir evresinde hepimizin, hatta bu haksızlığa neden olanların bile ihtiyaç duyacağı değerlerdir. O halde bu olaya tüm diğer kimliklerimizden sıyrılarak insan olarak yaklaşmak zorundayız. Sizlerden bunu bekliyoruz.
Bütün bu olup biten sonucunda ortaya koymaya, anlatmaya çalıştığım hukuk ve temel insan halkları ihlalleri ile bir ocak söndürüldü. Bir ailenin yüreği yakıldı. Allah hiç kimseye böyle bir acı yaşatmasın. Bizim yaşadıklarımızı hiç kimsenin yaşamamasına vesile olmak amacıyla, tüm yasal yolları deneyerek, sorumluların ortaya çıkarılmasına ve varsa yasal boşlukların doldurulması için gayret göstermeye kararlıyız. Bu amaçla heyetinize başvuruyoruz. Elbette ki gideni geri getirmek kabil değil. Ancak yapacağınız muhtemel tespitler ve çalışmalar her şeyden evvel bu tür insan hakları ihlallerini caydıracaktır. Bu nedenle olayı vicdanınıza havale ederek temel insan hakları bağlamında araştırmanızı bekliyor ve gereğini arz ediyoruz.
Olursa.
Olmazsa da…………….
“Karacaoğlan düştü derde
Gece gündüz yanar nar da
Hâk kadı olduğu yerde
Kabrimden çıkar ağlarım”
Saygılarımızla.