“Böyle giderseniz ne yönetecek bir ordu ne yaşayacak bir cumhuriyet bulacaksınız” diyerek intihar etmişti; 25 soruda Yarbay Ali Tatar’ı ölüme götüren kumpasYarbay Ali Tatar, yaklaşık 13 yıl önce, ikinci kez tutuklanmak istendiğinde “karanlığa ışık olabilmek için” hayatına son verdiğini belirten bir mektup bırakarak intihar etti. Hakkında uydurma delil ve ihbarlar üretilen Tatar nasıl intihara nasıl sürüklendi, Tatar’la birlikte suçlanan isimler hakkında ne karar verildi, sorumlular hakkında neler yapıldı, soru ve yanıtlarla bu dosyada…
1- Ali Tatar kimdir?
1967’de Ankara’da doğan, Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde lisans, aynı üniversitede yüksek lisans yapan Ali Tatar’ın askerlik yaşamı, 1989’da başladı. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı sınavlarını kazanan Tatar, yarbay rütbesine kadar ilerledi.
1994’te Nilüfer Tatar‘la evlenen Ali Tatar’ın bir çocuğu oldu.
5 Aralık 2009’da ‘amirallere suikast’ soruşturması kapsamında tutuklandı. İtiraz sonucunda tahliye edilen Tatar hakkında, savcılığın karşı itirazı üzerine yeniden tutuklama kararı çıktı. Gözaltına alınmak istendiği sırada, 19 Aralık 2009’da bir mektup bırakarak, önünde hâkim, polis ve askerlerin beklediği sırada evinde intihar etti.
2- Ali Tatar’ı intihara götüren süreç nasıl başladı?
Fethullah Gülen cemaatine bağlı savcılar ve emniyet mensuplarının yürüttüğü Ergenekon, Balyoz gibi operasyonların son hızıyla devam ettiği 2009’da, Tatar, İstanbul Beylerbeyi Deniz Eğitim Öğretim Komutanlığı’nda yarbay olarak görev yapıyordu.
O dönemde “amirallere suikast soruşturması” adı altında yeni bir operasyon başlatıldığı kamuoyuna yansıdı.
Operasyon, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit’in önüne kadar gelen, Ağustos 2009’da emniyete ulaşan ihbarlar üzerine oluşturulan bir dosya nedeniyle başlatılmıştı. İddiaya göre, önceki Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç ve o dönemdeki komutan Yiğit’e suikast yapmak için bazı subaylar harekete geçmişti.
İddiaya göre, bu subaylar, darbe koşulları yaratmak için hazırlanmıştı. Sonradan ‘Poyrazköy davası’ ile birleşecek iddianamede de bu iddiada bulunuluyordu.
Operasyon kapsamında yapılan aramalarda, iddialara göre, ‘Kafes eylem planı’na ilişkin belgelere ulaşıldı. Öne sürülen belgelerdeki iddialar uyarınca, cunta, özellikle Türkiye’de yaşayan gayrimüslimlere yönelik şiddet eylemleri tasarlamış, mezar yerlerini bile hazırlamıştı. Rahmi Koç Müzesi’nde sivillere yönelik sansasyonel bir bombalama eylemi planlanmıştı ve yine iddiaya göre, müzede TNT kalıpları bulunmuştu.
Eylem planının Yarbay Ercan Kireçtepe tarafından hazırlandığı ve Koramiral Kadir Sağdıç yönetimindeki hücreler tarafından icra edileceği ileri sürülmüştü. Yapılan farklı aramalarda çok sayıda mühimmat bulunduğu da belirtilmişti. İddiaya göre, ‘Amirallere Suikast’ davasının şüphelileri cuntanın bir ayağını oluşturuyordu ve “hepsi Ergenekon’un Karargâh Evleri yapılanmasında yer almak, uyuşturucu madde bulundurmak, kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetmek gibi suçlara” karışmıştı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un tarihe geçen basın toplantısında göstererek “boru” olarak nitelendirdiği ‘mühimmatsız silah’ da iddiaya göre bu aramalarda ele geçirilmişti.
3- Yarbay Ali Tatar, bu soruşturmada şüpheli miydi?
Evet. Emniyetten gelen ihbar mailinde, Tatar için, “Bu organizasyonun en büyük uyuşturucu ayağı olan Ülkü Öztürk, Yb. Ali Tatar’ın bilgisi dahilinde Kocaeli’nde bulunun Samet Et adlı kasabın sahibi Levent Çakı’dan (uyuşturucu-T24) temin etmektedir” ifadesi yer alıyordu. Bu kapsamda hakkında soruşturma başlatıldı.
4- İhbar mailinin kaynağı açığa çıkartıldı mı?
O dönemde, bütün soruşturmalar benzer ihbar mailleri ile başlıyordu. Yine aynı yöntem uygulandı. Poyrazköy dosyası ile ilgili açılan ‘kumpas davası’nın -Ergenekon/Balyoz süreçlerindeki davalar 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından açılan karşı davalarda ‘Gülen cemaati kadrolarının (FETÖ) kumpası’ olarak yargılandı- iddianamesinde şu ifade kullanıldı:“ Söz konusu mailler için soruşturmalara dayanak teşkil eden isimsiz ihbarların, FETÖ/PDY içinde ‘Bilgi İşlem Mesulü (BİM)’ olarak yer alan sivil şahıslar ya da doğrudan soruşturma işlemine katılan veya istihbari çalışmalarda görevli kolluk görevlilerince yapıldığı, bu nedenle tüm araştırmalara rağmen söz konusu ihbarları yaptıkları öne sürülen kişi ya da kişilerin tespit edilemediği anlaşılmıştır.”
5- Yarbay Ali Tatar’ı da kapsayan ilk soruşturmayı başlatan ve yürüten ekip için de benzer suçlamalar yapıldı mı?
Evet. Yine ‘kumpas davası iddianamesi’nde, bu ekip için, “Söz konusu soruşturmada ikamet aramalarına katılan, bilirkişi raporu ve tespit tutanakları düzenleyen personelin çoğunun ‘ByLock’ programını kullanmış olmaları, bu kişilerin yine FETÖ/PDY’ye (paralel devlet yapılanması – T24) ilişkin farklı soruşturmalarda şüpheli olarak işlem görmeleri gibi hususlar dikkate alındığında, soruşturma ve kovuşturma makamında görev alan kişilerin örgüt adına hareket ettikleri kanaatine ulaşıldığı anlaşılmıştır” ifadeleri kullanıldı.
Sanıklardan eski emniyet müdürleri Nazmi Ardıç, Yurt Atayün, Ömer Köse, Kazım Aksoy, Mutlu Ekizoğlu‘nun hukuka aykırı başlatılan ve ardışık devam eden “Ergenekon” isimli soruşturmalar kapsamında “Poyrazköy“, “Kafes Eylem Planı” ve “Amirallere Suikast” olarak bilinen soruşturmalarda etkin şekilde görevler aldıkları vurgulandı.
6- Soruşturma kapsamında Ali Tatar’a yönelik suçlama neydi?
Ali Tatar, “amirallere suikast” iddiasıyla başlatılan soruşturmada 5 Aralık 2009 günü gözaltına alındı ve tutuklandı. Tatar’ın ismi daha önce, www.dersim.iphox.com isimli internet sitesinde gündeme gelmişti. ABD’den yayın yapan, sahibi ve adresi belli olmayan bu sitede, “Ali Tatar’ın sırf Alevi oldukları için kayırdığı ve yakın ilişkide olduğu gözlenen eğitim uzmanı personel şunlardır” denilerek çok sayıda teğmen, üsteğmen, yüzbaşı ve albay rütbesindeki subayın adları sayılmıştı. Tatar için ihbar maili ve söz konusu iddialar tutuklama gerekçesi yapıldı.
Soruşturmanın emniyet ayağını halen FETÖ davaları kapsamında Silivri’de tutuklu olan eski İstanbul TEM Şube Müdürü Yurt Atayün yürütüyordu. ‘Ergenekon ve Balyoz kumpasları’ davalarında da yargılanan Atayün, Tatar’la tespit tutanağında şu ifadeler yer verdi:
“Yapılan çalışmalarda 29 Haziran 2009 tarihli ihbar mektubunda ‘Ali Tatar Deniz Lisesi ve Harp okullarındaki Alevi ve DHKP-C yapılanmasından sorumludur. Bu faaliyetleri ÇYDD görünümü altında yürütüyorlar. Ali Tatar Hava Kuvvetleri’nde ÇYDD faaliyetleri amacıyla Dz. Yzb. Muhammed Cihat Yardımcı’nın kardeşi Hv. Yzb. Cüneyt Kutsal Yardımcı ile birlikte çalışmaktadır. Her nedense Ali Tatar dayısı Hüseyin Tatar’ın DHKP-C nedeniyle tutuklandığını ve amcası oğlu Süleyman’ın Tunceli kırsalında kanlı terör örgütünün eli kanlı silahlı militanı olarak faaliyet gösterirken yakalanıp hapse girdiğini gururla anlatmaktadır’ şeklinde ibareleri yer almaktadır. İş bu tespit tutanağı tarafımızdan tanzimle birlikte imza altına alınmıştır.”
7- Tatar’a hangi sorular yöneltildi?
Tatar, sorgusunda özetle şu sorulara yanıt vermek zorunda kaldı:
– İnternete düşen, kendisinin Alevi, ailesinin DHKP-C ve PKK bağlantılı olduğuna yönelik not.
– Karamürsel’de Deniz Kuvvetleri Eğitim Merkezi’nde bazı teğmenlerin uyuşturucu kullandığına yönelik ihbar üzerine yapılan aramada bulunduğu belirtilen kanıtlar. Teğmenlerin evlerine yapılan baskınlarda 100 kalaşnikof, patlayıcı, suikastlerde kullanılacağı notu düşülen mühimmat çıktığı iddia edildi. Ali Tatar’a bu bilgiler soruldu.
– Bir teğmenin evinde bulunan flaş bellekten ‘Karargâh Evleri’ yapılanmasına ait belgeler çıktığı ileri sürüldü. Ali Tatar’a bu belgelerde neden adının geçtiği soruldu.
– Tatar’a, gelen ihbarda uyuşturucuya göz yumduğunun belirtildiği anımsatılarak, “Göz yumdun mu?” sorusu da yöneltildi.
– Tatar’a, yine flaş bellekteki bilgilere dayanarak, eski Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur ile dönemin İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek arasında köprü olup olmadığı soruldu.
– Tatar’a, teğmenleri organize ettiği iddiasına ilişkin sorular da yöneltildi. Yine teğmenler için referans olduğu iddiasını yanıtlaması istendi.
– Gazeteci Ünal İnanç’ın evinde bulunduğu belirtilen bir listede neden adının geçtiği sorusu yöneltildi.
– Bir ihbar mailine göre Türk Solu adlı dergi ile irtibatı soruldu.
– Yine ihbar mailine dayanarak Tatar’a DHKP-C ve PKK irtibatı sorusu yöneltildi.
– Tatar’ın,Poyrazköy davasının sanıkları ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Vakfı ile ilişkisine yönelik soruları da yanıtlaması istendi.
8- Tatar, kimler tarafından sorgulandı?
Tatar, özel yetkili savcı Süleyman Pehlivan tarafından 5 Aralık 2009 günü sorgulandı. Savcı Süleyman Pehlivan, Tatar’ı, “Silahlı terör örgütü üyesi olduğu” iddiasıyla tutuklanması talebiyle İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk etti. Tatar, 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin nöbetçi hâkimi Davut Bedir tarafından sorgulandı. Davut Bedir, Tatar’ın tutuklanmasına karar verdi. Tutuklanan Tatar’a, TCK’nın 314/2 maddesine göre “silahlı terör örgütüne üyelik” suçlaması yöneltildi.
9- Tatar, nasıl tahliye edildi?
İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi yargıcı Bülent Akasma, itiraz üzerine dosyaya baktı ve “dosya kapsamı, mevcut delil durumu göz önüne alınarak” Tatar’ın tahliyesine karar verdi. Ali Tatar, 16 Aralık 2009 günü Hasdal Askeri Cezaevi’nden tahliye edildi.
10- Tatar hakkında yakalama kararı nasıl çıkartıldı?
Savcı Pehlivan, yarbay Ali Tatar’ın peşini bırakmayacaktı. Tatar’ın serbest kalmasından bir gün sonra, 17 Aralık 2009 günü 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tahliye kararına itiraz etti.
İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi 18 Aralık 2009 tarihinde itirazı değerlendirdi. Mahkeme Başkanı Şeref Akçay, mahkeme üyeleri de Oktay Açar ve Metin Özçelik’ti. Bu mahkeme, Tatar hakkında yakalama müzekkeresi çıkartılmasına 1’e karşı 2 oyla karar verdi. 18 Aralık 2009 günü Yarbay Ali Tatar hakkında “yakalama emri” çıkartıldı.
11- Tatar, yakalama kararını nasıl öğrendi, evde neler yaşandı?
Tatar, 5 Aralık 2009’da, adliyeye çağrı üzerine kendiliğinden gitmiş ve tutuklanmıştı. İtiraz üzerine 16 Aralık’ta tahliye edildi. 18 Aralık’ta da hakkında tutuklanmak üzere yeniden yakalama kararı çıkartıldı. O dönemde basında çıkan haberler ve tutuklanmak psikolojisini olumsuz etkilemişti. 18 Aralık’ta akşam saatlerinde birlik komutanlığından arandı ve gelmesi istendi. Gittiğinde hakkında yakalama kararı çıkartıldığı bildirildi. Ertesi gün cezaevine girecekti. Akşam, abisi, ablası, aileleriyle birlikte kutlama yemeği yapacaktı. Tatar, geri döndüğünde arkadaşları da eve geldi. Psikolojisinin yıprandığını bilen eşi Nilüfer Tatar, evdeki silahları saklamıştı. Ancak Ali Tatar, o silahlardan birini buldu. Geç saatlere kadar arkadaşları ve ailesiyle yaptığı sohbetler yatışmasına yetmemişti. Bir mektup kaleme aldı. Sabah eşinin eline mektubu bıraktı ve banyoya gitti. Eşi yetişemedi. Banyoda silahı ateşleyerek yaşamına son verdi. GATA’ya kaldırıldı ancak kurtarılamadı.
12- Tatar’ın intiharına giden saatlerde neler yaşandı?
Tatar’ın intiharını, “Hepimiz çok mutluyduk. Akşam, arkadaşlarımız ve aileler toplanacak, Beylerbeyi’ndeki lojmanımızda yemek yiyecektik” diyen eşi Nilüfer Tatar ile görüşen gazeteci Toygun Atilla, o dönem Hürriyet gazetesinde şöyle yazmıştı:
“Akşam saat 19.00’da Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanlığı Kurmay Başkanı, Ali Tatar’ı telefonla arayarak yanına gelmesini istedi. Yarbay Tatar evden ayrılırken eşine, ‘Bu hayra alâmet değil’ dedi. Kısa bir süre sonra Ali Tatar eve geldiğinde eşinin deyimi ile adeta tükenmiş, yıkılmış bir haldeydi. Evin duvarlarını yumrukladı. ‘Tutuklama kararı çıkmış. Ne istiyorlar benden’ dedi. Nilüfer Tatar, ‘Kurmay Başkanı’nın Ali’yi o gün çağırarak bunu söylemesi doğru değildi. Ertesi gün gerekli merciler yapması gerekenleri yaparlardı. O gün belki bunlar söylenmeseydi, Ali’nin intiharı düşünecek, uygulayacak durumu olmayacaktı’ dedi.”
Toygun Atilla, haberinde şu bilgilere de yer verdi:
“Ali Tatar’ın cezaevi süresince bozulan psikolojik durumunun ailesi de farkındaydı. Bu yüzden 21 Aralık 2009 için, GATA’da psikiyatri servisinde randevu almışlardı. O gece Nilüfer Tatar’ın anlatımına göre saat 02.00 sıralarında uyudular. Uyumadan önce, evde bulunan Ali Tatar’a ait 2 beylik tabancasını Nilüfer Tatar sakladı. Ali Tatar, ‘Ne yapıyorsun. Silahları neden saklıyorsun. Benim bunu yapabileceğimi mi düşünüyorsun’ diye tepki gösterdi.
19 Aralık 2009 sabahı Ali Tatar’ın avukatı İhsan Nuri Tezel ve Merkez Komutanlığı’ndan bazı subaylar Beylerbeyi’ndeki Ali Tatar’ın lojmanındaydı. Omuzları çökmüş, sürekli yere bakıyor ve ‘Beni oraya koymayın’ diyordu. Ali Tatar’ın durumu kötüydü. Eşi Nilüfer Tatar ve avukatı İhsan Nuri Tezel, yanlarındaki komutanlara, ‘GATA’ya götürelim. İyi gözükmüyor’ teklifinde bulundular. Ancak prosedür gereği bunun mümkün olmadığı söylendi. Eşinin elini sıkı sıkı tutan Ali Tatar’ın son sözleri, ‘Nilüfer boşuna ısrar etme. Götürmez bunlar beni hastaneye’ oldu. Nilüfer Tatar’ın o güne ait hatırladığı son sahne ise, banyoya doğru koşan eşi Ali Tatar’ın eline sıkıştırdığı intihar mektubu ve banyodan gelen silah sesi oldu.”
İntihar ettiği sırada, yakalama kararını uygulamak üzere askerlerin yanı sıra hâkim ve polislerin de evin önüne geldikleri biliniyor.
13- Ali Tatar, neden hastaneye sevk edilmedi?
O dönemde, cuntacı olduğu iddia edilen subayların, soruşturma ve davalardan kurtulmak, cezaevinde yatmamak için hastaneye yattıkları, aslında sağlıklı olduğuna dair çok sayıda haber yapılıyordu. Bu konuda bazı soruşturmalar da açılmıştı. Avukatlar, Tatar’ın hastaneye hemen götürülmemesinde de bu psikolojinin etkili olduğunu savunuyor. Fethullah Gülen de, yaşadığı ABD’de “Gatagulli” ifadesini kullanarak GATA’ya sevklerin tedavi amaçlı olmadığı mesajını vermişti.
14- Ali Tatar’ın eşi, bu konuda savcılığa hangi bilgileri verdi?
Nilüfer Tatar, 2014’teki savcılık ifadesinde, bu konuda şunları anlattı:
“Yakalama kararı Kurmay Başkanlığı’na tebliğ edilmişti. Saat 19.00’da makamına çağırdı. O gün bir kutlama yemeği yapacaktık. Yakınlarımız vardı ve kalabalıktık. Ali, o saatte çağrılmasının iyi olmadığını söyleyerek gitti ve geldiğinde gergin ve sinirliydi. Tekrar tutuklama kararının çıktığını söyledi. Biz Ali’yi sakinleştiremedik. Tebligat elimize de verilmemişti, yalnızca sözlü söylenmişti. Sakinleştirmek için çok kişi çaba sarf etti ve yatıldı. Sabah tekrardan arkadaşları, komutanlar ve yakınlarımız evdeydi. Kahvaltı masasında hiçbir şey yemedi. Beni yanından ayırmıyordu ve çok tedirgindi. Tebligattan sonra komutanı, kurmay başkanı geldi. Birlik komutanından psikolojisinin iyi olmadığını belirterek, doktora götürülmesini istedik fakat kabul etmedi. ‘Önce Merkez Komutanlığı’na gidilmesi gerekli, Merkez Komutanlığı’na gidilirse hastaneye gitmesini sağlayabilirim’ dedi. Ali’nin depresyonda olduğunu belliydi ama doktor kontrolünde ya da hastanede hiçbir şey yapılmadı. Saat 10.00 civarında kapıya askeri araç geldi. Ali’yi askeri araç götürecekti. Herkes aşağı inmişti. Ben geride kaldım çünkü çanta hazırlıyordum. Ali tekrar yukarı çıkmıştı. Bana bir mektup verdi ve banyoya girdi. Sonrasında kapıyı kapatmamızı istedi. Ablası geldi. Ablası kapıyı aralarken Ali ateş etmişti.”
“Karanlığa ışık olabilmek için…”
15- 42 yaşında hayatına son veren Ali Tatar, bıraktığı mektupta ne anlattı, intiharını nasıl açıkladı?
Tatar, yakın zamanda benzeri ithamlarla karşılaşan ve intihar eden Yüzbaşı Olgun Ural’a kızgın olduğunu arkadaşlarına söylüyordu. Arkadaşları, Tatar’ın, “Böyle olmamalıydı. Eşini çocuklarını bırakmamalıydı” dediğini anlatıyordu. Tatar, mektubunda buna vurgu yaparak, “İntihar etmeye en çok karşı çıkan kişilerden biri de benim” ifadesini kullandı. Tatar, suikast iddialarına ne kadar şaşırdığına da yer verdiği mektubunda şunları belirtti:
“Sevgili Nilü ve canım aile üyelerim…
Tam her şeyden kurtulduk derken sizlerden bir ayrılık durumu daha yaşamak durumundayım.
Bu ayrılık ebedi ayrılıktır.
Eğer öbür dünya varsa… İleride orada buluşuruz.
Ben ailemden kimseye küskün değilim. Hepinizi çok seviyorum.
Hepinize bir hakkım geçtiyse helal olsun.
Sizin de bana hakkınızı helal edeceğinize eminim.
Dediğim gibi bana sakın kızmayın.
Belki bu süreç altı ay, bir yıl sonra geçecek.
Ancak benim buna dayanacak hâlim yok.
Öncelikle başınızı öne eğdirecek hiçbir şey yapmadım.
Başınızı dimdik tutun!
Ama ben bu hukuksuzlukla yaşayamam.
Yaşadıklarımı ikinci defa kaldırmam mümkün değil…
O deliğe bir daha dönmektense mezara girmeyi tercih ederim…
Belki benim ölümüm bu durumda olan başkalarının aydınlığa çıkışına bir ışık olur.
Boşu boşuna ölmemiş olurum.
Bu şekilde ölmeyi hiç istemezdim.
Buna en çok karşı çıkan bendim.
Şu anda çok duygusal değilim.
Ağlamıyorum.
Yalnız içim buruk ve kırgın.
Bana bu oyunu oynayanlara ve sahip çıkmayanlara kırgınım.
Beni rahmetli babamın yanına gömün. Karımı ve kızımı Gökçen’imi size emanet ediyorum.
Kızımı ve karımı asla yalnız bırakmayacağınızı, bu işin peşini bırakmayacağınızı biliyorum.
Tek tesellim sizleri son bir defa, hep birlikte görmek oldu.
Gökçen’im, canım kızım derslerine çok iyi çalış.
İyi çalış ve önemli yerlere gel ki benim hesabımı sorabilesin!
Hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı gösterilemez.
Bu şekilde giderseniz ne yönetecek bir ordu ne yaşayacak bir cumhuriyet ne de bir ülke bulamayacaksınız.
Şunu bilin ki en küçük suçu ve günahı olmayan ben, bu yapılan hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa bir nebze ışık olabilmek [adına] hayatıma son veriyorum.”
16- Ailesi, cenazesinde neler söyledi, nasıl tepki gösterdi?
Eşini kısa süre önce kaybeden anne Satı Tatar’a veda mektubu okutulmadı. Ağabeyi Ahmet Tatar, gazetecilere şunları söyledi:
“Bu süreçte birçok okumuş yazmış insanın ‘Emir komuta zincirine alışmışlar. Kendilerini toplumun önünde görüyorlar. Hukukla karşı karşıya gelince paniğe kapılıyorlar’ gibi daha da ileri giden yorumları olduğunu gördüm. Zerre kadar bilgi sahibi değiller. Talebimiz hiçbir zaman komutanlığın kardeşimizi savcıyla görüştürmemesi değildi. Bu ülkede herkes hukuka saygı duymalı. Buna gönülden inanıyoruz. Ancak hukuk da adil davranmalı, herkese eşit mesafede durmalı. TSK’deki hukukçular duruma müdahale etmeli.
Burada olay Deniz Kuvvetleri’nde geçiyor. Suikast düzenlenecek olan kişi asker, yapacaklar asker. Ancak Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda böyle bir soruşturma var mı? Ben bilmiyorum. Bu durumda neden Beşiktaş’taki o savcılarla askeri savcılar iş birliği yapmıyor? Niye ‘Sen benim mensubumu çağırdın, ben de gönderdim. Bak tutukluyorsun ama burada bir hukuk zafiyeti var. Neden tutukladın bana anlat’ demiyor. Bir yanlış varsa çıkıp kamuoyuyla paylaşmıyorlar. Asıl sahip çıkmak budur. Yoksa biz kabadayılık yapsınlar, komutanlar çıkıp ’Vermem askerimi’ desinler demiyoruz. Beşiktaş’ta bir savcılar, hâkimler ekibi var. TSK’nın birçok mensubu içerde. Neden onların oluşturduğu sadece bu işe bakan, donanımlı hâkim ve savcı grubu yok?”
Ali Tatar’ın eşi Nilüfer Tatar da cenaze töreninde şunları söyledi:
“Hiçbirinde gerçek belge yok. Askeriyeye komplo düzenlemek için 10 yıldır hazırlanmış bunlar. Eşim gururuyla öldü. Ordudaki Alevileri fişliyorlar. Hep Alevi subayları içeri alıyorlar. Ellerinde hiçbir belge yok. 29 kişi boşu boşuna yatıyor. Süleyman Pehlivan sen kimin adamısın? Fethullah Gülen’in mi, Amerika’nın mı? Eşim çok çalışkan bir insandı. Atatürkçü biriydi. Madalyalarını kıskandılar.”
Ağabeyi ve eşi, sonraki yıllarda da sürekli açıklama yapmayı, Tatar’ı intihara götüren sürecin hesabını sormayı sürdürdü.
17- Cenazesine komutanlar, suikast düzenlemekle suçlandığı Deniz Kuvvetleri Komutanı da katıldı mı?
Evet. Kocatepe Camii’ndeki cenaze törenine Tatar’ın suikast düzenleyeceği iddia edilen dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit ile Genelkurmay İkinci Başkan Yardımcısı Orgeneral Bilgin Balanlı da katıldı. Suikast hazırlığı yapıldığı iddia edilen diğer isim olan bir önceki Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç ise törene katılmadı. Dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Arslan Güler de Kocatepe Camii’nde Tatar’ın ailesine taziyelerini iletti.Tüm sanıklar hakkında beraat kararı verildi!
18- Tatar’ın ölümünden sonra ‘amirallere suikast’ soruşturması nasıl sürdü?
Ölümü nedeniyle Tatar hakkında ‘takipsizlik’ verilerek dosyası kapatıldı. Ancak ‘amirallere suikast’ soruşturması ile ilgili olarak 19 sanık hakkında dava açıldı. Bu dava, 17 sanıklı Poyrazköy davası ile birleştirildi. Poyrazköy davası, daha sonra Çağdaş Yaşamı Destekleme Vakfı le ilgili açılan 8 sanıklı dava, ek iddianame ile açılan 10 sanıklı dava ve iki sanık hakkında suikast iddiasıyla ayrıca açılan davayla birleştirildi, torba davaya dönüştürüldü. Diğer eklemelerde 84 sanıklı bir dava görüldü. Dava, 17-25 Aralık sürecinin ardından FETÖ’cü olduğu iddia edilen hâkim ve savcıların tasfiyesinden sonra sonuçlandırıldı ve 2015’te 84 sanığın tamamının beraatine karar verildi.
19- Tatar’ın ölümüyle ilgili olarak soruşturma açıldı mı?
Hayır. Dosya kapatıldı. Ancak ailesi sürekli olarak şikâyetçi oldu. Etkin bir soruşturma ancak 17/25 Aralık sürecinden sonra başlatıldı. Ahmet Tatar ile Nilüfer Tatar, savcılığa davet edildi ve iki ismin ifadeleri alındı.
Ali Tatar’ın ağabeyi Ahmet Tatar şikâyet dilekçesinde şu isimleri suçladı:
“… Kardeşim Ali Tatar hakkında hukuka aykırı olarak gerçek dışı suçlamalar içeren fezleke düzenleyerek ve hakkında hiçbir somut ve hukuki bir delil yokken tutuklayarak psikolojik yapısının bozulmasına ve ölümüne neden olan Emniyet Md. Yurt Atayün, Emniyet Md. Ömer Köse, Emniyet Md. Hüseyin Işıldak, Emniyet Amiri Halim Pehlivanlar, polis memurları Ferdi Uz, Lezgin Biter, sicil no’ları 266416, Şerif Ahmet Can, 308848, 297062 olan polis memurları, soruşturma savcısı Süleyman Pehlivan; 10. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile görevli) başkan Zafer Başkurt, üye Ali Efendi Peksak, üye Murat Üründü… Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüt üyesi olmak, adil yargılamayı engellemek, suç atmak, sahte evrak tanzim etmek ve kasten adam öldürmek suçlarını işledikleri…”
Nilüfer Tatar da, 1 Aralık 2014 tarihli ifadesinde şunları söyledi:“Eşimin uydurma delillerle suçlandığını tespit ettik. Ölümünde, tüm bu süreçte görev yapmış kamu görevlileri sorumludur. Ben gerek emniyette görev yapan ve bu soruşturmada görev almış, belge tanzim etmiş tüm emniyet görevlilerinden şikâyetçiyim. Soruşturmada görev yapan, tutuklama kararı veren, itirazı reddeden, yeniden tutuklama kararı veren hâkim ve savcılardan şikâyetçiyim. Gerek eşim gerek soruşturmada diğer adı geçenler, kurmaca delillerle suçlanmışlardır. Bu suçlamaları yapanlar örgütlü şekilde hareket etmişlerdir.”
20- Tatar’ın şikâyetçi olduğu hâkim ve savcılar kimlerdi?
Nilüfer Tatar, 2016’da Hâkimler ve Savcılar Kurulu Teftiş Kurulu’na yaptığı şikâyette, bu isimleri tek tek saydı. Tatar, şu isimleri sıraladı:
- Meslekten çıkartılan savcı Süleyman Pehlivan
- Nöbetçi hâkim Davut Bedir
- İtirazı reddeden İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti Zafer Başkurt, Ali Efendi Peksak, Murat Üründü
- Yakalama kararı veren heyetteki isimler Şeref Akçay, Oktay Açar, Metin Özçelik
(Oktay Açar tutuklamaya muhalefet şerhi yazmıştır. Şikayetçi olmadık. Ahmet Tatar)
21- Bu isimler hakkında işlem yapıldı mı?
15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından Zafer Başkurt ile Şeref Akçay dışındaki tüm isimler meslekten ihraç edildi. Nilüfer Tatar, tutuklama kararlarında karşı oy kullanan Açar ile ilgili şikâyette bulunmadı. Yine karşı oy kullanan Akçay ile Başkurt’un örgütle bağlantılı olmadıklarını ancak dosyayı iyi incelemedikleri için onlardan da şikâyeti olduğunu bildirdi.
Bu isimler dışındaki bütün isimler farklı FETÖ soruşturmalarında tutuklandı.
22- Soruşturma savcısı olan Süleyman Pehlivan hakkında ne işlem yapıldı?
Savcı Süleyman Pehlivan, Tatar’ın ölümünden iki yıl sonra ödüllendirildi ve 2011’de Yargıtay üyesi yapıldı. Pehlivan, daha sonra ‘kumpas’ olarak yargılanan ‘Balyoz’ davasında da koordinatör savcı olarak görev yapmıştı.
Süleyman Pehlivan, darbe girişiminin ardından 5 Ağustos 2016 günü tutuklandı. 2019’da FETÖ üyeliğinden 13 yıl 6 ay hapse mahkûm edildi. Pehlivan’ın ankesörlü arama yaparak, mahrem imamlardan talimat aldığı saptandı. Hâkimlerden Ali Efendi Peksak da başka bir davada, örgüt üyeliğinden 12 yıla mahkûm edildi. Metin Özçelik de ayrı bir davada 10 yıla mahkûm oldu. Diğer isimler hakkındaki davalar sürüyor. Bu isimler hakkında Balyoz davasındaki tutuklama kararları, Şike davasındaki kararları nedeniyle suçlamalar bulunuyor.
23- Tatar’ın ölümüne yol açan süreçle ilgili kumpaslar açığa çıkartıldı mı?
Evet. Hazırlanan bilirkişi raporunda, Tatar’ın da suçlandığı flaş belleğe geriye dönük olarak Devrimci Karargâh’ın bildirileri, Abdullah Öcalan’ın fotoğrafı, çocuk pornosu görüntüleri ve fişlemeler kopyalandığı ortaya çıkartıldı. Gelen ihbarların da gerçek kişilerden olmadığı anlaşıldı.
24- Kumpaslar ile ilgili dava açıldı mı?
Evet. Poyrazköy davasında kumpas kurulduğuna yönelik ilk dava İstanbul’da açıldı. Davanın ilk duruşması da yapıldı. İddianamede, “Poyrazköy’de ele geçirilen mühimmat” konu ediliyor. Dava, İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor. İlk duruşmaya, aralarında Nazmi Ardıç, Ali Fuat Yılmazer ile Kazım Aksoy‘un da bulunduğu başka suçtan tutuklu 9 sanık ile 2 tutuksuz sanık ve avukatları katıldı. İkinci tur duruşmalar başladı.
Aralarında emekli koramiraller Kadir Sağdıç, Deniz Cora, Ahmet Feyyaz Öğütçü, emekli Kurmay Albay Ali Türkşen ve Türkan Saylan‘ın mirasçılarının da bulunduğu bir kısım müştekiler ile avukatları duruşmada hazır bulundu. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği avukatları ve yarbay Ali Tatar’ın eşinin avukatı da duruşmaya katıldı.
İddianamede, 68 eski kamu görevlisi sanık olarak yer alıyor. Bu kişilerin isimsiz ihbarlar sonucu soruşturma başlatmak, bylock kullanmak, FETÖ adına hareket etmek gibi suçlar işledikleri, delilleri kumpas sonucu oluşturdukları kaydediliyor.
İddianamede, 68 sanık hakkında “zincirleme kamu görevlisi yetkisiyle haberleşmenin gizliliğini ihlal, kamu görevlisi nüfuzu, cebir ve hileyle hürriyeti kısıtlama, delil uydurarak iftira ve kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği” gibi suçlardan ceza talebinde bulunuluyor.
Eski emniyet müdürü Ömer Köse‘nin 379 yıldan 1375 yıla, eski emniyet müdürleri Kazım Aksoy‘un 280 yıl 6 aydan 1012 yıla, Yurt Atayün‘ün 223 yıl 6 aydan 1189 yıla ve Oğuzhan Ceylan‘ın da 314 yıl 6 aydan 1155 yıla kadar hapisle cezalandırılması isteniyor. Sanıklardan Abdulkadir Bayat‘a 181 yıl 6 aydan 664 yıla, Ahmet Davulcu‘ya 126 yıldan 433 yıla, Ahmet Uğurlu‘ya 153 yıldan 580 yıla, Bekir Peker‘e 195 yıldan 739 yıla ve İsa Akyüz‘e de 195 yıldan 739 yıla kadar hapis cezaları talep ediliyor. Diğer sanıkların da 6 yıl ila 49 yıl arasında değişen hapis cezalarına mahkûm edilmeleri isteniyor.
25- Açılan başka dava var mı?
Evet. “Poyrazköy davası” olarak bilinen dava ve soruşturmalarda görev alan 48 eski hâkim ve savcı hakkında da ayrıca “gizliliği ihlal“, “iftira“, “suç delillerini yok etme“, “kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmek“, “resmi belgede sahtecilik“, “suçluyu kayırma“, “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” ve “görevi kötüye kullanma” suçlarından 83 yıla kadar değişen oranlarda hapis cezası istemiyle iddianame hazırlandı. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan 45 sayfalık iddianamede, aralarında vefat eden Ali Tatar’ın ailesi ile Poyrazköy davasında yargılanan Ali Türkşen’in de bulunduğu 89 kişi ile Çağdaş Yaşamı Destekleme Vakfı Merkez İktisadi İşletmesi, İstanbul ve Tekirdağ valilikleri müşteki olarak yer aldı.
İddianamede, kamuoyunda “Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Çağdaş Eğitim Vakfı soruşturması“, “amirallere suikast soruşturması“, “Kafes Operasyonu Eylem Planı soruşturması“, “2. Poyrazköy soruşturması” ile “2. amirallere suikast soruşturması” adlarıyla anılan soruşturmaların, kapatılan İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde birleştirildiği hatırlatıldı. İddianamede, şüphelilerin, “Poyrazköy davası” kapsamında haksız yere gözaltı kararı, yakalama, adli kontrol ve tutuklama gibi koruma tedbirleri aldıkları, buna gerekçe olarak da mevzuat, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kriterlerine aykırı olarak yasa maddesini gösterdikleri aktarıldı.
İddianamede, şüphelilerden eski savcılar Zekeriya Öz, Ercan Şafak, Fikret Seçen ve Mehmet Murat Yönder‘in “özel hayatın gizliliğini ihlal etme“, “gizliliğin ihlali“, “haberleşmenin gizliliğini ihlal etme“, “suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme“, “iftira“, “kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmek ve yaymak“, “kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği“, “suçluyu kayırma“, “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma“, “görevi kötüye kullanma” suçlarından 22 yıl 4’er aydan 83’er yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi. Diğer şüpheliler Adnan Çimen, Ali Haydar, Ali Efendi Peksak, Aytekin Özanlı, Bilal Bayraktar, Birol Bilen, Davut Bedir, Dursun Ali Gündoğdu, Fatih Mehmet Uslu, Gökmen Demircan, Hadi Çağdır, Hakan Karaali, Hasan Hüseyin Özese, Hikmet Şen, Hüseyin Aksoy, Hüseyin Ayar, İbrahim Balık, İdris Asan, Mehmet Berk, Mehmet Ekinci, Mehmet Erdoğan, Mehmet Hamzaçebi, Mehmet Karababa, Mehmet Ali Pekgüzel, Mehmet Ali Uysal, Metin Özçelik, Murat Üründü, Mustafa Boz, Muzaffer İren, Nalan Can, Nihat Taşkın, Nurullah Çınar, Osman Kaya, Ömer Diken, Resul Çakır, Rüstem Eryılmaz, Sadrettin Sarıkaya, Salim Duran, Savaş Çelik, Sedat Sami Haşıloğlu, Süleyman Pehlivan, Ümit Zafer Çolak, Vedat Dalda ve Yakup Hakan Günay hakkında “görevi kötüye kullanma“, “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma“, “haberleşmenin gizliliğini ihlal etme” suçlarından 2 yıl 6’şar aydan 32 yıl 6’şar aya kadar değişen oranlarda hapis cezası talep edildi. Dava, İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.