“Hepsi şehit unvanı alana kadar…”
Yarbay Ali Tatar, 10’uncu yılında mezarı başında anıldı.
Ergenekon kumpası sırasında tutuklanan ve serbest bırakıldıktan sonra hakkında yeniden yakalama kararının çıkarılması üzerine silahıyla intihar eden Yarbay Ali Tatar, 10’uncu ölüm yıldönümünde mezarı başında anıldı.
Anma törenine Odatv adına Ankara Haber Müdürümüz Müyesser Yıldız katılırken, CHP’li milletvekilleri; Özgür Özel, Sera Kadıgil, Mahir Polat, Uğur Bayraktutan, Mehmet Ali Çelebi, Ulas Karasu, Hüseyin Avni Aksoy da tören de hazır bulundu. Ayrıca gazeteci Faruk Bildirici de törene katıldı.
Ali Tatar’ın eşi Nilüfer Tatar yaptığı konuşmada, “Sen Türkiye’nin kalbindesin. Mahkeme kapıları yüzümüze kapanıyor, ama mücadelemiz devam ediyor” dedi.
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel de konuşmasında, “Ali Tatar mücadelenin, özgüvenin, öngörünün sembolüdür. Ali Tatar nerede olursa olsun, büyük bir kumpasa direncin adıdır. Maalesef hırsları, kinleri, hesapları bitmedi. Ama bizlerin de mücadelesi bitmedi. Hepsi şehit unvanı alana, iade-i itibar olana, bu kumpasların sorumluları ve ‘Ne istedilerse verdik’ diyenler hesap verene kadar bu dava bitmez” ifadelerini kullandı.
Tatar’ın hapis arkadaşı CHP Milletvekili Mehmet Ali Çelebi ise, Atatürk’ün, “Size ölmeyi emrediyorum” dediği günden beri asla bitmediklerini, bundan sonra da bitmeyeceklerini belirtip, bu milletin Ali Tatar’ı adaletin timsali olarak anacağını vurguladı.
Deniz Kuvvetleri eski Kurmay Başkanı Atilla Kezek de herkesi tehlike konusunda 2009’da ikaz eden ilk ismin Ali Tatar olduğunu, ikazı dinlenmediği için 15 Temmuz’un geldiğini anlatıp, şöyle konuştu:
“Kumpaslarda çok şehit verdik. 15 Temmuz şehitlerinin her yerde adı var, ama Ali Tatar’ın adı yok. Genelkurmay Başkanı ve Hulusi Akar’a sesleniyorum, bu isimlerin vücut bulmasını sağlayın. Sadece onlar değil, ana muhalefet belediyeleri de bunu yapabilir. Bu isimleri yaşatamazsak, bu ikazları yapacak vatansever de bulamazsınız. Bu işler onun, bunun şehidi diye siyasi hale geldi.”
Ali Tatar’ın mezarı başında basın mensuplarına yapılan açıklama ise şöyle:
“Değerli Dostlarım,
10 Yıldır bu kabrin başına gelip gidiyoruz, Aliyi anıyoruz. Sizlere çok teşekkür ediyorum. Bizleri hiç yalnız bırakmadınız. İnanın ki, sizlerin varlığı desteği bizler için çok büyük bir güç. Sizlerin güvenine Alinin anısına layık olmaya çalışarak 10 yıldır hukuk ve adalet mücadelesi veriyoruz.
Evet Ali’nin yaşamımızda bıraktığı boşluğu doldurmamız hiç mümkün olmayacak ama onun bize miras bıraktığı bu mücadeleyi ömrümüz yettiğince devam ettireceğiz.
Peki 10 yılda ne kadar yol aldık? Şimdi sizlere 10 yıldır elimizdeki hukuk ve adalet meşalesi ile yürüttüğümüz mücadeleyi kısaca özetlemeye çalışacağım.
Nerelere taşımadık ki o meşaleyi, dava açıldı, “Amirallere Suikast “ dediler hayatta olsa yargılanacağı mahkemeye, Beşiktaş’a koştuk. Onun adına “Bu davanın bir parçasıyız” dedik Sözlerimiz duvarlarda çınladı. Onlara duyuramadık. “Mevzuat uygun değildir” dediler. “Siz kabul etmeseniz de biz bu davanın bir parçası olmaya devam edeceğiz” dedik ve Kartal Adliyesine kadar davayı takip ettik.
Aliye sebep olan hâkimlere, savcılara tazminat davası açtık. “Hakimlerden değil devletten davacı olacaksınız” dediler kanun çıkardılar. Başa döndük. Tekrar başladığımızda hâkimler kaldı savcıyı Yargıtay’a kaçırdılar. Dokunulmazlık zırhı ile sardılar Süleyman Pehlivan’ı. Hala devam ediyor bu dava. Şaka gibi ama en son mahkeme, Alinin ölmeden önce dava açması gerektiğini; ancak bu durumda mirasçılarınca takip edilebileceğine hükmedip dosyayı yeniden Yargıtay’a gönderdi. Yargıtay ne zaman karar verilir Allah bilir artık.
Deniz Kuvvetlerinin adli müşavirliğine dilekçe verdik. “Suçlama askeridir, siz bir soruşturma açtınız mı” dedik. Önce “soruşturuyoruz”, sonrada “bize akıl öğretmeyin” manasında bir cevapla karşılaştık. Şayet Fetullahın şakirtleri yok etmedilerse, başvurumuz Deniz Kuvvetlerinin tozlu raflarında hala duruyor.
TBMM İnsan Hakları Komisyonuna da başvurduk. Bu şeklide “insanların özgürlüğünün elinden alınması, hiçbir delil yokken tutuklanması insan hak ve onuruna aykırıdır” dedik. Başında Zafer Üskül hoca var, ne olursa olsun bilim insanıdır, insan hakları ve demokrasi konusunda bunca konuşmasına tanık olduk, bizi anlar zannettik. Sağ olsun kabul etti görüştük. “Elimden bir şey gelmez en fazla komisyon eliyle dilekçenizi HSYK ya gönderebilirim” dedi. Komisyon toplantısında da gündeme alınmasını reddettiler.
Dilekçemizin peşine düşüp HSYK ya gittik. Üç ay sonra çağırdı bir müfettiş ifade verdik. “Şikayetçiyiz hukuku çiğneyenlerden” dedik. Yazdı çizdi imzaladık. Gidebilirsiniz soruşturmanın sonucunu size haber vereceğiz dedi, iki yıl defalarca dilekçeler yazıp sorduk. Her seferinde incelemeye devam edildiğini söylediler. Sonuçta soruşturmaya yer olmadığını tebliğ ettiler. Sonra kimi kime şikayet ettiğimizi anladık. İfademizi alan İbrahim Tufan Ataman 15 Temmuzdan sonra sadece FETÖ üyeliğinden 8 yıl yedi. Şikayetimiz 15 Temmuzdan sonra yeniden ele alındı. İki yıl önce FETÖ cü hakim savcılar ile ilgili dosyanın Bakırköy Cumhuriyet savcılığına gittiğini öğrendik. Bütün diğer mağdurlar gibi dava açılmasını bekliyoruz. Hala inceleniyor ve hala sonuç yok.
17 – 25 Aralık olunca devir değişir gibi oldu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına soruşturmada imzası bulunan tüm FETÖ cü emniyet mensupları, tüm hakim ve savcılar hakkında suç duyurusunda bulunduk. Savcı Bülent Başer aldı ifademizi tarih 25 Kasım 2014. Bizimle birlikte daha bir çok Ergenekon Balyoz mağdurunun da ifadesini aldığını biliyorum. Ama hala ortada bir dava yok.
15 Temmuzun hemen ertesi günü savcı Süleyman Pehlivan’ın nerede olduğunun peşine düştük. Kaçmıştı. Belli ki, bir delikte saklanıyordu. Yurtdışına kaçmasın diye elimizin yettiği yere duyurular yaptık. Çok dönüşler oldu. Sosyal medya üzerinden “inşallah benimle karşılaşır” mesajları aldık. 23 gün sürdü kaçaklığı. Teslim olmak zorunda kaldı. Gazeteci dostlarımızdan aldık müjdeyi. Nihayet yargıya hesap verecek diye sevindik. Davanın açılmasını, yüzleşmeyi sabırsızlıkla bekledik. Fakat iddianameyi görünce hayal kırıklığına uğradık. Zira suçlama sadece örgüt çerçevesinde idi. Ama müdahil oluruz; “Yargıtay bizi dinler muhakkak” dedik.
Ama Yargıtay evrakından müdahillik dilekçemizi bile zor kabul ettirdik. Duruşma günü binbir güçlükle nizamiyeden girebildik. O da ne, Pehlivan ailesi salonun önünde çay kahve ikramı ile ağırlanıyor. Onlar salona buyur edilirken biz içeri kaç kişi gireceğimizin pazarlığını yapmak zorunda kaldık.
Nihayet duruşma salonuna girebildik. Fakat mahkeme heyetinden “15 Temmuzun failleri” muamelesi gördük. “Susun, oturun, ses çıkaranı atarım”lar havalarda uçuştu..
Önce bacakları titreyen FETÖ’cü Pehlivan hızla rahatladı, hiç kesilmeden hem kendisi hem de avukatı savunma yaptı. Sıra bizim dilekçemizi okumaya geldiğinde engellemek için her şeyi yaptı Mahkeme başkanı. Biraz önce sanığa bey diye hitap eden başkan, bize, avukatlarımıza düşman muamelesi yapıyordu.
Sonuçta karar vermek üzere çekilip geri döndüklerinde “suçtan zarar görmediğimizi, müdahil olamayacağımızı” tebliğ ettiler. “Daha nasıl zarar görmemizi bekliyorsunuz” “Bir kurban daha mı verelim” dediğimizde “Çok tehlikeli insanlar” olarak ilan edilip dışarı atıldık ve bir daha da Yargıtay nizamiyesinden içeri sokulmadık. Sonraki duruşmaların tümünde Pehlivan ailesi içerde duruşma izlerken biz ise aile boyu, kış günü, cadde kenarında, içerden haber almaya çalıştık.
Sonunda sadece örgüt suçundan bir ceza verilerek Süleyman Pehlivan dosyası kapatıldı. Bir kez daha adaletin kapısı yüzümüze kapatılmış oldu.
“Kimdir bu mahkeme başkanı”, “Niye bizi bu muameleye layık gördü” diye düşünürken; oğlunun trafik polislerine saldırdığı medyaya düşünce Yargıtay 9. Daire Başkanı Burhan Karaloğlu’nun kim olduğunu anladık.
Meğer bizim başkanın doktor oğlu KHK ile kurumundan atılmış, 280 bylock görüşmesi kayıtlara geçmiş ve FETÖ den yargılanıyormuş. Öte yandan 9. Dairden yargılanan FETÖ cü hakim ve savcılar “Bizi yargılıyorsunuz da, buluşmalarda Karaloğlu da vardı” diye itiraz edince, Burhan Bey duruşmalara giremez olmuş.
İşte böyle Değerli dostlar, 10 yıllık hukuk ve adalet arayışı serüvenimizin kısa hikayesi böyle.
Yorulduk mu? Evet.
Kırıldık mı? Evet
Ama yıldık mı? Hayır
Yıldırabilirler mi? Asla!
Aliye sizlerin huzurunda bir kez daha söz veriyoruz:
Suçlular gerçek suçlarından yargı önüne çıkıncaya, ve hak ettikleri cezayı çekene kadar asla bu mücadeleden vazgeçmeyeceğiz.
Ruhu şad olsun
Saygılarımla”
Konuşmaların ardından Tatar için dualar okundu ve helva dağıtıldı. Ali Tatar’ı anma törenine katılanlar Mamak Cezaevi’nde beyin kanaması geçirip, şehit olan Kurmay Albay Murat Özenalp’in kabrini de ziyaret etti.
21 Aralık 2019