5. Yıl Dönümünde ‘Adalet Nöbeti’

İnsanların hayatında önem­li tanıklıklar vardır. Aradan yıllarda geçse “ben oraday­dım” dersiniz. Anımsadığınız­da o anların heyecanını sevin­cini ya da hüznünü tekrar ya­şarsınız. Şayet elde edilen bir başarı söz konusu ise o günün gönül rahatlığını, bahtiyarlığı­nı bir kez daha hissedersiniz ve içinde sizin de tuzunuzun bulunmasından onur duyarsı­nız. İşte 18 Haziran 2014 Çar­şamba günü akşama doğru sa­atlerini hatırladığımda içimi kaplayan hüzünle karışık se­vinci ve sımsıkı sarıldığımız dostlarımızla akıttığımız göz­yaşlarını hiç unutmayacağım.
2007’de Ergenekon operas­yonlarıyla başlayan kumpas süreci, Kafes, Amirallere Su­ikast, Poyrazköy, Balyoz ope­rasyonları ile dalga dalga top­lumun her kesimindeki yurt­sever, Atatürkçü aydınları, su­bayları tasfiyeye yönelmiş­ti. Siyasi iktidarın tam deste­ğini arkasına alan Fethullah­çı örgüt, devletin bütün ku­rumlarını fiilen ele geçirmiş, neredeyse iktidarın tamamı­nı ister hale gelmişti. Hedefle­rine ulaşmada önlerindeki en büyük engelin TSK olduğunu tespit eden Fethullahçı örgüt, emniyetteki ve yargıdaki bü­tün gücünü kullanarak ordu­ya hâkim olma noktasına gel­mişti. Balyoz davası, ordunun ele geçirilmesinin son aşaması olarak görülüyordu.
Dava, Fethullahın savcı ve hâkim kılığındaki tetikçile­ri tarafından kotarılıp, çok ön­ceden dizayn edilen Yargıtay 9. Ceza Dairesi’ne gönderilmiş ve 9. Daire’nin oybirliği ile or­dunun Atatürkçü subayları dipsiz kuyulara atılmıştı.
Esasen kurulan kumpas Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı idi ve Atatürk ilkelerine bağlı, yurtsever Türk halkının önem­li bir kesimi bunu görüyordu. Bütün engellemelere karşı mü­cadele her alanda devam edi­yordu. Fakat 17-25 Aralık sü­recine rağmen, vatanseverle­rin tutsaklıkları devam ediyor, moralleri hızla kötüleşiyor ve birçoğunda ciddi sağlık prob­lemleri nüksediyordu. Bu du­rum, daha önce Kuddusi Ok­kır, Abdülkerim Kırca, Yarbay Ali Tatar, Kaşif Kozinoğlu gibi onlarca vatanseveri kaybeden dışarıdakileri kaygılandırıyor­du. Nitekim Mamak Askeri Ce­zaevi’ndeki açık görüşte kızını oyalamaya çalışan Albay Mu­rat Özenalp düşüp beyin kana­ması geçirdi ve maalesef 1 Ma­yısta Hak’ka yürüdü. Bu olay bardağı taşıran son damla ol­muş ve daha Özenalp’in cena­ze töreninde avukat Şule Naz­lıoğlu önderliğinde Adalet Nöbeti’nin kararı alınmıştı.
5 Mayıs 2014 sabahın­da Anayasa Mahkemesi’nin önünde Murat Özenalp’in acı­sı hâlâ yüreğimizi dağlarken, destek veren milletvekilleriy­le beraber yağmur altında Şule Abla’nın okuduğu Adalet Nö­beti manifestosunu dinliyor­duk. 46 gün kararlılıkla sü­recek Adalet Nöbeti, o gün­den itibaren başlamış oldu. İlk günden itibaren adalet sa­vaşçısı Şule Nazlıoğlu Erol ve avukat arkadaşları, Deniz Kuvvetleri’ne komutan olmayı reddedip dostlarının yanında yer almayı seçen Amiral Atil­la Kezek, cüssesinden büyük yüreğiyle gazeteci Müyesser Yıldız, bütün gücüyle nöbe­tin lojistiğini sağlayan TESUD emekçileri, Sessiz Çığlık ey­lemcileri vardiyanın nöbetini devraldılar. Bütün engelleme ve vazgeçirme çabalarına dire­nildi. Tek bir talebimiz, Ana­yasa Mahkemesi’nin bu hu­kuksuzluğu gidermesi ve hiç­bir suçu olmayan dostlarımı­zın serbest bırakılmalarıydı.
Anayasa Mahkemesi’nden müjdeli haber, 18 Haziran 2014 günü öğleden sonra avu­kat Şule Ablamızın telefonuna, saat 13.30 gibi geldi. O andan itibaren AYM önüne yığılan yüzlerce insanın bir sevinç yu­mağı olduğunu hatırlıyorum. Yaşanan bunca kayıptan, acı­dan, zulümden sonra nihayet buruk bir sevinçti paylaşılan. Evet buruktu hepimizin yüre­ği, çünkü eksikti bir yanımız. Ama o güzel insanların ruhu­nun bizimle birlikte olduğunu biliyorduk. Halimiz tam da şa­irin “Yaprak döker bir yanımız / Bir yanımız bahar bahçe” di­zelerindeki gibiydi.
Adalet nöbetçileri bir müca­dele verip kazandılar, ama ne adalet arayışı ne de FETÖ ile mücadele bitti. O günden son­ra yeterince mücadele edip se­simizi duyuramadık ve bütün uyarılarımıza rağmen siyasi iktidar gereken önlemlerde ge­cikti ve 15 Temmuz hain dar­be girişimini yaşadık. FETÖ ile mücadelenin hukuk ve ada­let temelli olarak yürütülmesi gerekiyordu. Maalesef hukuk hiç olmadığı kadar araçsallaş­tırıldı ve adalet mekanizması­nın imajı, güvenilirliği isteni­len seviyeye ulaşmadı. Dolayı­sıyla da FETÖ’nün siyasi bağ­lantılarının üzerine gidileme­diği gibi, çok farklı toplumsal kesimlerden yeni mağduriyet­ler yaratıldı.
Bugün Adalet Nöbeti’nin 5. yıl dönümünde içimiz hâlâ bu­ruk. Bu aksaklıkların yaşan­maması için yaptığımız müca­delenin yetersiz kaldığını ka­bul ediyor ve daha fazla gayret göstermenin tarihsel bir so­rumluluk olduğunun altını çi­ziyoruz.

19 Haziran 2019 

Cumhuriyet

Scroll to Top