Unutmak ve hatırlamak insanların en önemli savunma güdülerindendir. Bazen unutarak hayatın bize yaşattığı acıların ıztırabını hafifletir; bazen hatırlayarak hatalarımızdan uzaklaşır, tekrar etmemeye çalışırız.
Yaşadıklarını hatırlayan, bellekleri güçlü olan insanlar, topluluklar daha iyi bir gelecek, daha iyi bir dünya kurgulamada son derece başarılı olurken; sistematik olarak bellek oluşturamayanların, karşılaştıkları sorunlara karşı hazırlıksız olduklarını ve aynı hataları, aynı acıları tekrar tekrar yaşamak durumunda kaldıklarını görüyoruz.
Bu anlamda maalesef kötüye örnek gösterilen bir ülkede yaşıyoruz.
Yaşadıklarımızı çok çabuk unutuyor, ders çıkaramıyor, benliğimizi bir türlü yenemeyip hatalarımızla yüzleşmiyor, özeleştiride bulunamıyoruz. Bu nedenle de tarihsel süreçte kısır döngüye mahkum yaşıyoruz.
Bu kısır döngüyü kırabilsek Cumhuriyet, 100.yılının arifesinde bir karşıdevrim tehlikesi ile karşı karşıya kalır mıydı?
Yaklaşık 100 yıl önce Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşadığı çevreyi, dünyayı herkesten daha önce algılayıp çıkarımlarda bulunarak ayağa kaldırdığı ulus, yeniden cehalete meyleder miydi? Çağdaş uygarlık hedefi ile kurduğu devletin kurumları çağ dışı zihniyetlere karşı savunmasız kalır mıydı?
Çağı yakalama iddiasındaki bir halk, geçmişini arar, geçmişine özlem duyar hale gelir miydi? 21.yüzyılı yaşarken altı yaşındaki çocukların evlendirilmesini konuşuyor olur muyduk?
Yaşadığımız şu kısa zamanda hepsi oldu maalesef.
Bu gün Yarbay Ali Tatar’ın kabrinde onu anmak için toplanmamızın belki en önemli anlamı bütün bu unutma, unutturma süreçlerine karşı durmaktır.
Şayet yaşananların üstünü; “ölen öldü kalan kaldı”, “geçmişe takılıp kalmayalım”, “geçmişin muhasebesini yapmayalım”, “yeni bir sayfa açalım” gibi telkinlerle, beylik laflarla örtmeye kalkarsak, yarın cesurlarla, korkaklar; hainlerle, kahramanlar karıştırılacak, tarih ters yüz edilerek karşımıza çıkarılacaktır. Geleceğimizi daha sağlam temellere oturtmak istiyorsak, geçmişle cesurca yüzleşmek, yaşadıklarımızı objektif normlarla değerlendirmek ve kaydetmek zorundayız.
Daha bu günden özellikle yurtdışında yaşayan FETÖ cü güruhun manipülasyonları ile karşı karşıyayız. Sanki dün, devletin bütün olanaklarını, bütün gücünü muhaliflerine karşı kullanmamışlar, onları ezmek, yandaşlarını kollamak için her türlü hileyi, sahtekarlığı yapıp insanların hakkını yememişler gibi. Hukuku adaleti ayaklar altına alıp, insanların yaşamlarını karartmamışlar gibi kendilerine masum ve mağdur havası yaratabiliyorlar.
Kurgulayıp icra ettikleri kumpasları kamuoyuna tam tersi olarak anlatmaya, inandırmaya çalışıyorlar.
İşin ilginci, manipülasyonları eski ortakları olan siyasi iktidar üzerinden yapıyorlar.
Siyasi iktidarın, toplumun bütün kesimleri üzerindeki baskısını, yolsuzlukları, hırsızlıkları, ve hukuk tanımazlığı üzerinden bir söylem geliştirerek kendilerine bir şemsiye oluşturuyorlar.
Bu madrabazlara sözümüz şudur: Yakın zamana kadar, şikayet ettiğiniz siyasi iktidar ile kol kola olduğunuzu, Cumhuriyeti yıkmak için işbirliği yaptığınızı, el birliği ile memleketi bilimin ışığından uzaklaştırıp orta çağ karanlığına taşımaya, yeniden müstemleke haline getirmeye kalktığınızı unutmadık.
Aranızda parsa kavgası çıktığında birbirinize karşı neler yapabildiğinizi de gördük.
Bu gün bize yaptıklarını size de yapıyorlarsa, bunları yalandan yadırgamayın.
Eski ortaklarınız sizden ne gördülerse, ne öğrendilerse onları biraz daha kaba ve gaddarca uyguluyorlar sadece. Dün birlikte yaptıklarınızdan nasıl sorumluysanız bu günde yapılanlardan vebaliniz var.
Zira bu millet görmediği, düşünmediği ne kadar sahtekarlık, hile, hurda, kumpas varsa sizinle gördü tanıdı. Tüm bunlara dini kisveler örtülmesine, ayıp ve ahlakdışı sayılan davranışların olağanlaştırılmasına sizlerle tanık oldu.
Şimdi yer yer sizin de üzerinizde sınananlardan şikayet etmeden önce, kendi yaptıklarınızı bir düşünün. Bunlar üstünde bir muhasebe yapıp yanlışın nerede olduğunu görün ve ondan sonra sızlanın.
Biz bunları sizin zulmünüze canı ile isyan eden Yarbay Ali Tatar’ın kabrinden haykırıyoruz. Burayı iyi belleyin. Burada kendinizi göreceğiniz bir ayna var. İyi bakın.
Yarbay Ali Tatar’ın anma gününde bir sözümüzde içimizdeki çürük elmalara.
Kumpasları kuranlar, canlarımızı alanlar baştan beri haklılığımızın, masumiyetimizin delillerini silmeye, itibarsızlaştırmaya çabaladılar. Ellerindeki devlet erki ve kontrol altında tutukları büyük bir medya gücü ile geniş kitleleri yalanlarına inandırmaya çalıştılar. Belli bir oranda başarılı olduklarını da görüyoruz. Zira geçim derdi ve yaşam gailesi içindeki insanlar sabah akşam yürütülen dezenformasyon bombardımanına karşı koymakta zorlanıyorlar. Yaratılan illüzyonları gerçek gibi algılayabiliyorlar. Muktedirler, bu algıyı güçlendirmek için içimizden birilerini devşirmekten geri durmuyorlar.
Evet muktedirsiniz, devletin bütün olanaklarını kullanıp sembollerimize saldırıyorsunuz, saldırın. Mücadelemizi itibarsızlaştırmak için aramızdan birilerini çürütüyorsunuz, çürütün. Akla hayale gelmedik kimi vaatlerle, çıkarlarla onları yoldan çıkarın, devşirin. Alıştık Hınzır Paşa sofralarına iştahla oturanlara. Oralardan aslan kesilen, bizlere saldırıp, kara çalanlara. Öyle ya, ozanın dediği gibi;
“Bizden geçinen kalleşler
Döner geri bizi taşlar”
Bu kabir makamı çok şeye şahit. Bizim de söyleyecek daha çok sözümüz var. Var da; ne yapalım, ağacın baltaya dediği gibi sapı bizden. Bu nedenle fikri dolaşanları tarihe, tarihin şaşmaz terazisine havale ediyoruz. Tarih, zalimlere boyun eğmeyen Yarbay Ali Tatar’ları da yazacak, zalime iltica edenleri de.
Alın hayrını görün.
Kabul etmek gerekir ki, ülkemiz son 15 – 20 yılda çok kayıplar yaşadı. Hukuka dolayısıyla devlete olan güven çok yıprandı. Siyaseti, ekonomisi, eğitimi ve toplumsal barışı çok gerilere savruldu. Yanlış politikalarla ülkemiz koca bir mülteci kampına çevrildi. Gençlerimizin geleceğe ilişkin umutları kırıldı. Çağdaş uygarlık gibi bir hedef seçmişken, bu hedefin çok uzağında kaldık. Ülkemiz çok zaman kaybetti. Hala nerede duracağını kestiremediğimiz bir kötü gidişin içindeyiz.
Umudumuz elbette ki devam ediyor. Bu kötü gidişin mutlaka bir yerden döneceğini biliyoruz. Her şeye rağmen yeniden ayağa kalkmanın, vagonları tekrar raylara oturtmanın bir yolunu bulmak ve yaşadıklarımızı bütün yönleri ile belleğimize kaydetmek zorundayız.
Öyle bir zaman dilimindeyiz ki, armudun sapı, üzümün çöpü diyecek halimiz yok. Bu ülkenin bütün namuslu dürüst insanlarının bir araya gelmesi ve süregelen bu yıkıma, tahribata son vermesi gerekiyor.
Yarbay Ali Tatar bu dünyadan göçünü çekerken “Bu şekilde giderseniz ne yönetecek bir ordu, ne yaşayacak bir cumhuriyet, ne de bir ülke bulamayacaksınız” demişti. Tam da o kavşaktayız.
Gün, bütün farklılıklarımızı bir kenara bırakmanın, hesaplaşmalarımızı, tartışmalarımızı ertelemenin; başka bir vatanımız olmadığı gerçeğini kavrayarak, elbirliği ile, omuz omuza çalışmanın günüdür.
18 Aralık 2022
Ankara