Yarbay Ali Tatar’ı bu Pazar günü 13.kez anıyoruz. 13 yılın sonunda, memlekette ne değiştiğini kendi kendime sorguladığımda, maalesef hiçbir şeyin iyiye gitmediğini üzülerek görüyorum.
Yarbay Ali Tatar, ülkede yaratılan haksızlık, hukuksuzluk karanlığına isyan ederek; “Bu şekilde giderseniz ne yönetecek bir ordu, ne yaşayacak bir cumhuriyet, ne de bir ülke bulamayacaksınız” diye, canı ile haykırmıştı.
Onu kaybettiğimiz günden bu yana, bazı gelgitler yaşansa da hukuka olan güven daha da azaldı. Yargı siyasi iktidarın neredeyse tümüyle güdümüne girdi. Yargıç güvencesi, liyakat göz ardı edildi. Yargı, muhalefet üzerinde uygulanmak istenen her türlü yıldırmanın, yasaklamanın aracı haline geldi. Ulusal iradenin tecellisi olan TBMM’nin yasama yetkileri tırpanlandı. Denetim imkanları elinden alındı ve etkisizleştirildi.
Sadece yargı alanında değil, cumhuriyetin bütün kurumlarında, yerleşik kurallarının, geleneklerinin yok sayıldığına, bütün yetkilerin tek elde toplandığına şahit olduk. Bilimin ışığından uzaklaştıkça ülkemizin dış politikasından, eğitimine, sağlık sisteminden, toplumsal yapısına, demografisine kadar her şeyin büyük bir krize sürüklendiğini izliyoruz. Devletin laik yapısından söz etmenin neredeyse suç sayıldığı biz noktaya gelindi. Toplumun bütün kesimlerinde geleceğe ilişkin umutsuzluk hızla yayılıyor.
TSK’nın emir komuta sisteminden, eğitim kurumlarına, sağlık sisteminden, askerlik hizmetine, disiplin kurumlarına kadar çok uzun yıllarda inşaa edilen kural ve gelenekleri ya değiştirildi ya da ortadan kaldırıldı.
Hasılı, Cumhuriyet, yüzüncü yılına işte bu krizlerle giriyor ve geçmişi bilen, gelecek konusunda fikir sahibi olan her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı aynı kaygıyı yaşıyor. Maalesef cumhuriyetin, ne kıymetini bildik ne de kazanımlarına yeterince sahip çıkabildik. Umarım ki, kişisel çıkar ve beklentilerimizi bir kenara bırakabilir, son kavşakta aklımızı kullanır ve ülkemizin geleceğine sahip çıkarız. Derdine derman oluruz. Tersini düşünmek bile istemiyorum.
17 Aralık 2022
Ankara